RÜSTEM PAŞA’DAN CABİR CAMİNE HALİÇTE BİR GÜN
Bugün öğleden sonra müsaidim.1 Haliç sahilinde, Eminönü’nden Ayvansaray’a kadar yürüyerek gezi yapmayı planlıyorum. Bu bölgeleri daha önce gezdim; ancak bu kez iç kısımlara sapmadan, sadece sahil yolunu kesintisiz olarak ilk defa takip edeceğim.
Gezimiz, Mimar Sinan’ın eseri olan Rüstempaşa Camii’nden başlıyor. Sürekli sol tarafta kalarak, sahil tarafına geçmeden ilerliyorum.2 Bahsedeceğim yerlerle ilgili ayrıntıya girmeyeceğim; bazen sadece isimlerini, bazen de bir kaç cümleyle geçeceğim. Ayrıntılı bilgi edinmek isteyenler için aşağıda gezi rotası paylaştım. Her bir başlık altında detaylı açıklamalar ve bolca fotoğraf yer alıyor.
Rüstempaşa Camiinden sonra sırada Üç Mihraplı Camii var. Hikâyesini tabelasından daha öne okumuş, kapalı olduğundan dışarıdan fotoğraflamakla yetinmiştik. Bu kez açıktı. 1469 yılında Fatih Sultan Mehmed’in hocalarından Hoca Hayrettin Efendi tarafından yaptırılan bu yapı, zamanla üç mihraba sahip olacak şekilde genişletilmiş. “Üç Mihraplı Camii” adıyla anılmaya başlamış. Mihraplar 19. yüzyılda moda olan barok üslupla işlenmiş. Gerçekten farklı güzel bir cami.
Üç Mihraplı Cami’den çıkıp yürümeğe devam ediyoruz. Yavuzer Sinan Camii köşesinde, daha önce fark etmediğimiz küçük bir çeşmeyi bu kez kaçırmıyoruz. “Yavuz Er Sinan Camii Çeşmesi” ismiyle kaydediyoruz. Yavuzer Sinan cami yine kapalıydı. Son cemaat yerinden camdan içerisini fotoğraflıyoruz. Bu saatlerde caminin kapalı olması üzücü; Diyanet’in bu konuda bir adım atması gerektiğini düşünüyorum.
İMÇ blokları alt kısmından kavşağı geçerek Cibali bölgesine geçiyoruz. Uzaktan Şazeli Tekkesi Camii’nin minaresi görünüyor ama biz sahil rotasından ayrılmadan devam ediyoruz. Kadir Has Üniversitesi önünden geçiyoruz. Bu güzel bina, 1884’te üretime geçen Cibali Reji İdaresi’ne ait tütün fabrikasıymış. Prizma tabeladan yazının devamını okuyarak süreci öğreniyoruz.
Şimdi Cibali Kapısına vardık. İlk olarak Sivrikoz Çeşmesi karşılıyor bizi. Cibali kapısının sağ köşesinde üç katlı yeni restore edilmiş Cibali Polis Karakolu güzel gözüküyor. Cibali Kapısı girişinde bulunan panoda İstanbul’un fethinde Cebe Ali Bey’in bu kapıdan girdiği ve bu nedenle kapının “Cibali” adını aldığı yazıyor. Yolumuza devam etmeden önce Sivrikoz Çeşmenin arkasında park halinde 80’li yıllardan kalma polis otosunu görebilirsiniz.
Bugün ayrıca, restorasyonu tamamlanarak “Haliç Sanat” çatısı altında hizmet veren Fener Evleri’ni de gördük. Adını Fener semtinden alan Fener Evleri, 18.yüzyılda ortaya çıktı. Dönemin İstanbul sivil mimarisinde önemli bir yere sahiptir. “Fenerli Beyler” olarak bilinen Osmanlı yöneticileri tarafından, büyük konutların “selamlık” ya da “divanhanesi” olarak inşa ettirilmişler. Rum ve Osmanlı mimarisinin ortak ürünü olan bu evlerden üç tanesini fotoğrafladık. (Bazı kaynaklarda bu yapılar “Fenerli Oda” olarak geçmektedir.)
Aya Nikola Kilisesi ve Aya Haralambos Ayazmasını geçtikten sonra Ayakapı’ya ulaşıyoruz. Cumhuriyet Çeşmesi ile Sekbanbaşı Abdurrahman Ağa Türbesi burada üçlü bir kompozisyon oluşturuyor. Yolumuza devam ediyoruz ve Mimar Sinan’ın eseri olan, acil restorasyon bekleyen Ayakapı Hamamı’na varıyoruz. Önceki gezimde demirci atölyesi olarak kullanılan bu yapı şimdi boşaltılmış gibi görünüyor. Kapısı kapalıydı. Kapısının üzerinde iki satırlık kitabesi bulunan hamam, II. Selim’in eşi, III. Murat’ın annesi Nurbanu Sultan tarafından Üsküdar’da yaptırılan Atik Vâlide Sultan Külliyesi’ne gelir sağlamak üzere vakfedilmiştir.
Ayakapı Hamamının karşısında Ayakapı Çeşmesi ve cephesi Haliçe bakan sura yaslanmış, benim de yeni gördüğüm 1248 yılında inşa edilmiş Yerköylü Ahmet Ağa Çeşmesi yer alıyor. Fenerli Evler-2’nin yanından geçip Ali Yazıcı Camii’ne ulaşıyoruz. Cami, dükkanların üzerinde yer alıyor. Açıktı; hızlıca fotoğraflayıp caddeye geri döndüğümde camiye bitişik Ali Yazıcı Cami Çeşmesi’ni fark ediyoruz.
Ali Yazıcı Camii Çeşmesini geride bırakıp ilerliyoruz. Biraz ileride, yolun karşı tarafında Fener Evleri-2 (Haliç Sanat-2), aynı hizada, İBB Kadın Eserleri Kütüphanesi ve Bilgi Merkezi Vakfı binası, sonrasında restorasyonu devam eden Fener Evleri bulunuyor.
Fenerli Evlerden sonra Sveti Stefan Bulgar Kilisesine ve hemen karşısındaki, bir zamanlar Bulgar Kilisesinin Partikhanesi olarak kullanılan Bulgar Eksarhhanesi’ne ulaşıyoruz. Zemin dahil üç katlı olan bu yapının alt katı yol seviyesinin altında kaldığı için pencerelerin yarısı gömülü. Üst katlarda Haliç manzaralı 18 pencere var. Zaten yapım amaçlarından birisi de gelen misafirleri ağırlamak. Bir nevi misafirhane. Bulgarlar bu tür yapılara “metoh” diyor: bir kilise ya da manastır avlusunda papazların ikamet ettiği yer. En üst katta, çatının hemen altında binanın başından sonuna kadar uzanan bir teşekkür yazısı yer alıyor.
Yine yolun karşısında Fener Evleri-4 ve hemen yanında harabe haline gelmiş, Tur-i Sina Kilisesi Müştemilatı binasını görüyoruz. Parkın içerisinde yer alan Yusuf Secaattin Ambari Camiini ve ardından Balat Hastanesi’ni fotoğraflayarak yolumuza devam ediyoruz. İkindi vakti yaklaşıyor, adımlarımızı hızlandırıyoruz.
Sonunda gezimizin son durağı olan, restorasyonu tamamlanmış Cabir Camii’ne ulaşıyoruz. Bazı kaynaklarda Atik (Koca) Mustafa Paşa Camii olarak ta geçen bu yapı, kiliseden dönüştürülmüş güzel bir cami. İkindi namazını Cabir Camiinde kıldım. Namaz sonrası cami avlusunda etrafı fotoğrafladım. Mermer üzerine işlenmiş Güneş Saati gördüğüm en güzel saatlerden. Ancak Hz. Cabir Türbesini göremedim. Meğer türbe, caminin içindeymiş. Cami kapısında güzel koku satan bir kardeşimize durumu anlatınca, cami içerisini işaret etti. Gerçekten de minberin sağında perdenin arkasında tek bir sanduka bulunuyor. Hz. Cabir Türbesini fotoğrafladıktan sonra hemen karşısında bulunan Şatır Hasan Ağa Çeşmesini, sonra yakınındaki yeni restore edilmiş İskenderpaşa Çeşmesini, Muhammed El-Ensari Türbesini, Hatice Sultan Sıbyan Mektebini ve Hatice Sultan Çeşmesini fotoğraflayarak bugünkü gezi rotamızı tamamlıyoruz.
