11. DURAK: MOLLA GÜRANİ

PROJENİN ADI
ADIM ADIM TARİHİ YARIMADA
11. DURAK
MOLLA GÜRANİ
YAZAN
Tayfun NASUHBEYOĞLU
TARİH VE SAAT
19 Aralık 2021 Pazar (11:40-15:19)
HANGİ MAHALLELERDEN GEÇTİK?
-MOLLA GÜRANİ, -TOPKAPI
GEZİ GÜZERGAHI
SAYFANIN EN ALTINDA VERİLMİŞTİR

Tarihi Yarımada gezilerimizde artık parçaları tamamlama vakti. Hava bir kaç günden beri yağışlı. Bugün pazar günü açık gösteriyor. Ertesi gün tekrar yağışlı. Bu fırsatı değerlendirerek tarihi yarımada gezimizi bitirmek için gayret gösteriyoruz. Ara vermemiz durumunda gezinin sıcaklığı yok olacak belki de yarım kalacak. İyi ki de günü değerlendirmişiz. Programımızda haftaiçi kalabalık olan Topkapı Surlar- Millet Caddesi ve Vatan Caddesi arasında kalan bölgeyi tamamlamak var. Daha önce Topkapı bölgesini gezmiştik, şimdi Molla Gürani Mahallesini geziyoruz. Bir kaç haftadan beri izlediğimiz güzergahın bu kez ilk kısmında aracı park ediyoruz. Vatan Caddesinden Oğuzhan Caddesine girer girmez sağa Gureba Hastanesi Caddesine dönüyoruz. Hemen sağımızdaki park eden araçlardan birisi çıkıyor. Yerini biz alıyoruz.

-ŞAHHUBAN HATUN TÜRBESİ
(Mimar Sinan)

ŞAHHUBAN HATUN SIBYAN MEKTEBİ

Aracı park ettiğimiz yerin karşısında daha önceki zamanlarda da yanından geçtiğimiz tarihi türbe ve kubbeli yapı bulunuyor. Bu yapı şu an yüksek öğrenim yurt binası olarak kullanılıyor. Bu sebeple dıştan bir iki fotoğraf çekerek gezimize başlıyoruz. Binanın önünde bulunan prizma tabelada tarihi yapının adının “Şahhuban Hatun Türbesi ve Sibyan Mektebi” olduğunu öğreniyoruz. Okumaya devam ediyoruz: “Dikdörtgen bir avlunun içinde yer alan mektep ve türbe Mimar Sinan’ın eseridir. Baniyesi Şah Huban Hatun, III. Murad’ın eşlerindendir. Yapının inşa tarihi kesin bilinmemekle birlikte mimari üslubundan dolayı 1575-1580 arasında tarihlenmektedir. Kesme taştan inşa edilen, dikdörtgen planlı, tek katlı mektep binası iki odadan  oluşmaktadır. Odaların üzerleri kubbeyle örtülüdür. Avluya bakan güney cephesi hariç yapıyı dışarıdan çevreleyen pencereler simetrik olarak yerleştirilmiştir. Alt kısımda yer alan pencereler klasik normda sivri boşaltma kemerleriyle açılmışi aynalık kısımları düz, dikdörtgen çerçeveli olarak, üst kısımdakiler ise orada sivri kemerli birer pencere ve yanlarında yer alan yuvarlak iki küçük pencere şeklinde düzenlenmiştir. Mektebin giriş kısmında iki ahşap direğe oturan, düz ahşap çatılı, avluya açılan bir revak bulunmaktadır. Batıda yer alan dersane bölümü büyük bir kemerle sofaya açılmaktadır. Mektebin güneybatısında yer alan türbe sekizgen planlı ve kubbeyle örtülüdür. Türbenin cephesini iki katlı pencereler çevrelemektedir. Dikdörtgen çerçeveler içine yerleştirilen pencereler klasik normlara uygun olarak düzenlenmiştir.” 

-KAPTAN SİNANPAŞA CAMİİ

Gureba Hastanesi Caddesinde ilerliyoruz. Yol ikiye çatallaşıyor. Soldan giderseniz İbrahim Müteferrika Sokağına girmiş olursunuz. Biz sapmadan devam ediyoruz. Sağ tarafımızda yeni yapılmış güzel bir cami görüyoruz. Bu sebeple sağdaki sokağa Kaptan Sinan Sokağına dönüyoruz. Kaptan Sinan Paşa Cami 2014 yılında yapılmış küçük, ancak avlusu geniş, güzel bir camii. Caminin büyüklüğü ile orantılı küçük bir minaresi var. Caminin giriş kapısının üzerinde Osmanlıca olarak Kaptan Sinan Paşa Camii Şerifi yazılı. Bu cami yeni ancak hikayesi eski. Kaptan Sinan Paşa bu bölgede camii yaptırmış, cami 1915 yılında yanarak yok olmuştur. Caminin avludaki abdest alma bölümünde duvarında yine Osmanlıca Kaptan Sinan Paşa Cami başlıklı bilgilendirme kitabesi yazılmış. Çok güzel bir uygulama. Kitabenin hemen yanında ise Kaptan Sinan Sokak başlıklı birçok camide olduğu gibi Türkçe ve İngilizce tabela bulunuyor: “Sinanüddin Yusuf Paşa, Kanuni Sultan Süleyman’ın damadı ve sadrazamı Rüstem Paşa’nın kardeşidir. Enderun’da yetişmiştir. 1550 yılında Kaptan-ı Derya olmuş ve vefatına kadar bu görevini yürütmüştür. Trablusgarb (Lİbya) Kaptan Sinan Paşa zamanında fethedilmiştir. Fatih’te Gureba Hastanesi civarında Kaptan Paşa ismiyle bir mescid yaptırılmıştır. Ancak mescid 1915 yılında yanarak yok olmuştur. Beşiktaş iskelesi civarında da bir cami ve medrese inşaatına başlanmış fakat vefatı sebebiyle tamamlayamamıştır. 1554 yılında vefat eden Sinanüddin Yusuf Paşa, yaptırdığı camisini tamamlayamadığı için Mihrimah Sultan Cami haziresine defnedilmiştir.” Caminin son cemaat yeri koyu kahverenkli ahşaptan yapılmış. Cami kare planlı, tavanı ahşap desenli düzenli tertipli bir camii. Caminin diğer kapısından sokağa Zaviye Sokağına çıktım. Bu sokak çıkmaz bir sokaktı. Tekrar cami avlusuna girdim. Bu kez tam karşısındaki kapıdan çıkarak apartmanların arasından dar bir aralıktan caddeye çıktım.

Hastanenin kapısının üzerine, kalın bir
mermer üzerine zamanın ünlü şairlerinden
Ziver Paşa’nın aşağıdaki dizesi yazdırılmıştır.

H. 1261 / M. 1845
Şah-ı devran Hazret-i Abdülmecid Hana olur
Bezm-i Alem nam sultan mader-i ulya-meal
Eyleyüb ihya bu hastahanenin bünyanını
Mevkiinde eyledi te’sis hayra nezl-i mal
Tıbb-i Calinostan tedbire hacet kalmadı
Hastegana ola ab-ı hayat-efza zülal

Metnin tamamı sayfanın sonundadır
Kaynak:
Fatih Belediyesi Kitabelerin Kitabı Fatih
(E.T:6.6.2023)
Bezm-i Alem Valide Sultan Çeşmesi Kitabesi
Yapılış Tarihi: H. 1261 / M. 1845 – 1846
(4 satır-3 sütun-5 beyit / son satırda ortada)

1 Bezm-i âlem nâm Sultân mâder-i Şâh-ı cihân
Menbaʽ-ı cûd ü mekârim çeşme-i âb-ı vefâ

2 Dehri sîr-âb edecek mâ’ü’l-hayâtı lütfile
Kıldı feyz-i zindegânîden cihân kesb-i devâ

Kitabenin tamamını okumak için bakınız!
Bezm-i Âlem Valide Sultan Cami Avlu kapısı
üzerinde bulunan kitabe

H. 1261 / M. 1845
1 Hazret-i Abdülmecîd Hândır imâmü’l-müslimîn
Kılmış Onu Hak selâtin-i cihâna muktedâ
2 Câmi‘ü’l-hayrâttır ol padişâhın mâderi
Ehl-i hâcete budur secdegâh subh u mesâ

Kitabenin tamamını okumak için bakınız!
-BEZMİ ALEM VAKIF ÜNİVERSİTESİ
BEZM-İ ÂLEM VÂLİDE SULTAN CAMİİ
-VALİDE SULTAN ÇEŞMESİ

Gureba Hastanesi Caddesi uzun bir cadde. Bezm-i Alem Üniversitesi Tıp Fakültesi ile İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesinin bazı bölümleri arasında uzanıyor. Bu hastanenin adı Bezmi Alem Valide Sultan Gureba Hastanesi idi. Şimdi tam adı Bezm-i Alem Vakıf Üniversitesi Hastanesi oldu. Cadde üzerinde bulunan giriş kapısı -pazar günü olduğundan- kepenkle kapalı. Kepengin açık olduğu zamana ait fotoğraflarda giriş kapısının üzerinde orta kısmında tuğra olmak üzere yanlarda 4 satır 2 sütun kitabe olduğunu görüyoruz. Kitabeye ait metin latinize olarak yanda verilmiştir. İlgili hastanenin sitesinden tarihçe hakkında şunları okuyoruz: “Hastanemiz; 1845 (hicri 1261) y​ılında Sultan Abdülmecit’in annesi Bezm-i Âlem Valide Sultan tarafından kurulmuş ve  ilgili vakıfname ile “Bezm-i Âlem Gureba-i Müslimin Hastanesi” ismiyle Müslüman fakirlere tahsis edilerek vakfedilmiştir. Hastanenin açılış günü ile ilgili çelişkiler olsa da Takvîm-i Vekâyi gazetesinin o tarihlerdeki nüshalarının teyit ettiği şekilde hastanemiz tam olarak 24 Mart 1845 Cuma günü açılmıştır. Kurulan hastanenin ilk resmi ismi, ”Yenibağçede Kain Bezm-i Alem Gureba-i Müslimin Hastanesi” olmuştur. Bu isim halk tarafından kullanılışına göre değiştirilmiş ve genellikle ”Gureba Hastanesi” ismi kullanılır olmuştur. (Ayrıntılı Bilgi için ilgili siteyi ziyaret edebilirsiniz E.T.:20.12.2021)

Şu an “gurebaya” (gariblere) bakılıyor mu bilmiyorum!? Hastanenin karşısında Cerrahpaşa Hastanesinin ek inşaat binası yapımı devam ediyor. Hastanenin içerisinde yer alan, -doğal olarak sağ tarafımızda- kiremit renkli minareli camiyi görüyoruz. Bu cami hastaneye ismini veren Bezm-i Alem Valide Sultan Camii. Cami kapısı kapalı. Bu sebeple dıştan fotoğraf çekiyorum. Dönüşte yine bu yoldan geçmeyi planlıyoruz iç kısmını da görebilmek amacıyla. Dış avlu kapısında bulunan tabelasından 1843 tarihini okuyoruz. Ayrıca caminin tarihçesi hakkında asılı olan tabelada:  “Osmanlı Padişahı II. Mahmut’un ikinci eşi ve Padişah Abdulmecid’in annesidir. “Bezm-i Alem” Dünya Meclisi anlamına gelmektedir… Cami kagir olup ahşap çatılıdır. Tahta merdivenle çıkılan kadınlar mahfili 3 odadan ibarettir. Caminin ahşap oyma ve sütunlarla süslü mihrabı ve ahşap bir minberi bulunmaktadır. Girişi içeridien olan tek şerefeli taş minaresi caminin sağındadır. 1853 de vefat eden Valide Sultan, Divan yolundaki II. Mahmut türbesine defnedilmiştir.” yazmaktadır.

Cami avlusuna giriş kapısının üzerinde 3 satır, ilk 2 satırda 5 sütun, son satırda 4 sütun kitabe yazılıdır. Kitabede ne yazdığını araştırmak üzere devam ediyoruz (Kitabeye ait latinize metin sayfanın son kısmında verilmiştir). Camiden 30 metre kadar ileri de cadde üzerinde güzel bir tarihi çeşme bizi karşılıyor. Çeşmenin en üst kısmında daire içerisine alınmış tuğra, alt kısmında 3 satır 3 sütun kitabe bulunmaktadır. Son satırda yazı sadece orta kısımda bulunmaktadır. Çeşmenin ismi caminin ismi ile aynı. Bezm-i Alem Valide Sultan Çeşmesi. Kitabede yazılan Osmanlıca metnin latinize edilmiş halini siteden buluyoruz. Ne acı dilimizi okuyamıyoruz.

-KÂTİP MUSLİHİDDİN CAMİİ (Şehremini)
-ŞEYH MUSTAFA NİYAZİ KABRİ

Caddede uzunca bir süre devam ediyoruz. Nihayet hastaneler bitiyor. Sol tarafımızda bir camii görüyoruz. Bu yönden gelindiğinde bizleri caminin haziresi karşılıyor. Fazlaca bakımlı olmayan bu hazirede medfun bazı zatların isimleri yazıyor. Seyyid Mustafa Niyazi Efendi, kadı Muhammed Efendi gibi… Caminin giriş kapısı tam da caddenin bittiği noktada. Caminin küçük olan avlusunun üzeri kapatılmış. Duvarında asılı tabeladan cami isminin “Kâtip Muslihiddin Camii (Şehremini)” olduğunu okuyoruz. Camii; “Kanuni devri ileri gelenlerinden Kâtip Muslihiddin tarafından H. 956 / 1549 senesinde yaptırılmış. Kayıtlarda caminin isminin “Muslihiddin Çavuş Mescidi” geçmektedir. Cami Tatlıkuyu ismini Kanuni Sultan Süleyman’ın bir kanalla buraya getirttiği sudan dolayı almıştır (Caminin bir diğer ismi de Tatlıkuyu Cami. Yanından geçen diğer caddenin ismi de Tatlıpınar Caddesidir). Zamanla bakımsız kalan cami H. 1309 / 1891’de bugünkü şekliyle yeniden yapılmıştır. Tuğla-taş örgülü, kare planlı caminin ahşap çatısı son cemaat yerini de örtmektedir.” Caminin içerisinden fotoğraf aldıktan sonra avluya çıkıyoruz. Avluda etrafı çevrilmiş tek bir kabir bulunmaktadır. Avludan çıkıp Tatlıpınar Caddesinde Millet Caddesi yönünde ilerliyorum. Avluda tek olarak bulunan kabrin Tarikat-ı Nakşibendiyyeden Şeyh Mustafa Niyazi olduğunu yazan fotoblok asılmış. Yukarı çıkmak yerine tekrar Vatan Caddesi yönüne doğru ilerliyoruz.

-YENİBAHÇE KARAKOLU (Çapa Karakolu)
-ARPA EMİNİ ÇEŞMESİ
-ARPA EMİNİ MESCİDİ RESTORASYON PROJESİ

Vatan Caddesine doğru sağa kıvrılan caddenin sağında restore edilmiş iki katlı bir yapı görüyoruz. Yenibahçe Karakolu veya bir başka adıyla Çapa Karakolu. Araştırdığımız kadarıyla yapı 2.Mahmud döneminde 1838 senesinde inşa edilmiş. Halen avukatlık bürosu olarak kullanılıyor (Kaynak: @selahattintuysz E.T.10.6.2023). Tarihi yapının hemen karşısında Fatih Belediyesince 2021 yılında restore edilmiş bir çeşmeyi görüyoruz. Çeşmenin adı Arpa Emini Çeşmesi. Çeşmenin üzerinde -şimdiye kadar gördüğüm restore edilmiş çeşmelerde ilk kez rastladığım- küçük bir tabelada çeşmenin ismi yazıyordu. Dışarıdan küçük bir ayrıntı gibi gözükebilir ancak çok güzel bir uygulama. Gezdiğimiz yerlerdeki çeşmelerin isimlerini araştırmak zorunda kalıyorduk. Çeşmenin ilk yapım tarihi de yazılmış olsa daha da iyi olurdu. Güzel bir çeşme. Kitabesi bulunmamaktadır. Tekne kısmı yol seviyesinin biraz altında kalmış, Musluğu bulunmaktadır. Bican Bağcıoğlu Yokuşu Sokağında Topkapı Sur içinde doğru ağır ağır çıkarken solda boş bir arazide Fatih Belediyesinin kaybolan kültürel mirasımıza sahip çıkma adına, eskiden bu arsada bulunan zamanla yıkılıp kaybolan “Arpa Emini Mescidi” Restorasyon Projesine ait afişleri görüyoruz. Mescid, Şerbethane sokağının başında köşede. Fatih Belediyesine bu anlamlı katkılarından dolayı teşekkür ederek, Şerbethane Sokağından içeri girerek yolumuza devam ediyoruz.

-ORUÇ BABA TÜRBESİ

Şerbethane Sokak daha sonra Morova Sokağı olarak devam ediyor. Sokak boyunca 2-3 katlı farklı renklerde apartmanlara rastlıyoruz. Dar, ancak güzel bir sokak. (Morova – Adıvar – Emek – Kürkçü Bostanı) Kürkçü Bostanı Sokakta, Oruç Baba Türbesine denk geliyoruz. Aslında küçük bir kabristan. Belediye tarafından düzenlenmiş, temiz ve bakımlı. Kabristan giriş kapısının yanında asılı -fotoblok- bilgilendirme de Şeyh Mustafa Zekâyi Efendi ismine rastlıyoruz. Yazıda hayatı anlatılıyor: “Şeyh Mustafa Zekayi Efendi, İşkodra ve Üsküdar Muhafızı, Bursa- Yenişehir’den (Beylerbeyi) İbrahim Paşa’nın oğludur… Alim, arif ve şair olan Mustafa Zekayi Efendi Halvetiye tarikatının bir kolunun alt şubesine mensuptur… 1812 tarihinde vefat etmiştir. Oruç Baba isminin neden verildiği hakkında ise bilgi yoktur. Çok düşük bir ihtimal olarak mezar taşındaki kitabede geçen “oruç tutarak geçirmiştir” ifadesi zamanla “oruç babaya” evrilmiş olabilir.”  Türbenin içerisinde şadırvan da bulunuyor. Oruç Baba Türbesi Pazar Tekkeye dolayısı ile Millet Caddesine çok yakın. (Oruç Baba Türbesi tam metni görmek için tıklayınız)

Oruç Baba Türbesinin Pazar Tekke Sokağına açılan kapısından çıktık. Tekkenin karşısındaki sokak ise Pazar Tekkesi Çıkmazı Sokağı. Çıkmaz Sokak Millet Caddesine açılıyor. Pazar Tekkesi Sokağında Millet Caddesi paralelinde yürümeye devam ediyoruz. Sokak dar. Ara ara onarılmış veya onarılmayı bekleyen ahşap binalara rastlıyoruz. Sokağın sonuna kadar yürüyerek tekrar Tatlıpınar Caddesine çıktık. Aşağı doğru ilerledik. Katip Muslihiddin Camii’ye, sonrasında Bezm-i Alem Valide Sultan Camiine tekrar gelmiş olduk. Camii bu kez açıktı. Cami girişindeki tabelada daha özlü olarak tarihçesi hakkında bilgi veriliyor: Caminin yapım tarihi burada H. 1261 / 1845 olarak veriliyor. Kagir bina ahşap çatılıdır. Mihrab, minber, kürsü ve iç tavanı ahşap işlemelidir yazısını not ediyoruz. Cami mimari olarak döneminin özelliğini yansıtıyor. Tavanda renk uyumu oldukça güzel. Minber, mihrab da dahil iç mekanda fıstık yeşili ve altın sarısı rengi ağırlıkta uyumlu olarak kullanılmış. Mihrab dönemin mimari üslubu gereğince üç boyutlu koyu renkli resim yapılmış, sanki kalın perde varmış gibi gözüküyor. İç mekan oldukça ferah. Alt pencereler dikdörtgen, üst pencereler dairesel yapılmış.

-LUTUF PAŞA CAMİİ (Defterdar Ahmed Çelebi)
-LÜTFİ PAŞA CAMİİ HAZİRESİ

Bezm-i Alem Valide Sultan Camiinden çıktıktan sonra yola aynı yönde devam ediyorum. Sağda daha önce bahsetmiştim- fakültenin inşaatı devam ediyor. İnşaatın bitimindeki ilk sokaktan -Bezmi Alem Sk- yokuş yukarı çıkmağa başladım. 100 metre kadar çıktıktan sonra tam sola dönerek yeni bir sokağa girdik (Ördek Kasap Sokağı). Sokağın sağ tarafında resmi binanın duvarları yer alırken sol yanımda küçük çaplı az katlı siteler yer alıyor. Sokak sağa doğru kıvrılıyor. Solda aracımızı park ettiğimiz yere kadar uzanan İbrahim Müteferrika Caddesi bitimi. Ördek Kasap Sokağının sonuna kadar devam ederek Selim Sabit Sokağa ulaşıyoruz. Yönümüz yokuş aşağı. Birkaç adım sonra sağa Karakeçili Sokağına dönüyoruz. Epeyce gittikten sonra sağ tarafımızda sarı renkli bir yapı gözüküyor. Bu açıdan minare gözükmüyor. Caminin Lutuf Paşa Camii (Defterdar Ahmed Çelebi) olduğunu tabelasından öğreniyoruz: “Defterdar Ahmed Çelebi’nin yaptırdığı mescid, civarındaki Lutfi Paşa’nın hamam ve çeşmesinden dolayı “Lutuf Paşa Camii” olarak bilinir. Caminin zengin evkafa sahip vakfiyesi H. 900 / 1494 tarihli olduğundan bu tarihten önce inşa edildiği anlaşılmaktadır. Mescid zaman içinde çeşitli tamirler görmüş, 1958’de halkın yardımıyla ihya edilmiştir. Dikdörtgen planlı, kagir duvarlı mescidin yanındaki mektebi günümüze ulaşmamıştır.” Tabelanın üzerinde yazan ayrı bir panoda yapım tarihi 1518 olarak verilmiş. Caminin içerisi oldukça sade. Tavanda herhangi bir işleme yok. 1,5 metre ahşap ile duvarlar kaplanmış. Minber tarafı pencere altına kadar çiniyle kaplanmış. Minber ve mihrap çini kaplı. Caminin avlusunda İstanbul Hazireleri Panosunu görüyoruz. Normalde her camide hemen hemen istisnasız bahçesinde medfun bulunan zatlar vardı. Ancak ilk kez İstanbul Hazireleri Projesi kapsamında cami avlusunda Lütfi Paşa Camii Haziresi tabelasını görüyoruz. Cami avlusunda bir kaç fotoğraf çektikten sonra diğer kapısından Lütufpaşa Sokağına çıkarak geziye devam ediyoruz. Sokağın sonuna kadar ilerlediğimizde tekrar Millet Caddesine çıkılıyor. Millet Caddesinde Aksaray yönünde ilerleyerek köşedeki camiye Fındıkzade Mescidine ulaşıyoruz.

-FINDIKZADE CAMİİ
-SEYDİ BEY CAMİİ

Fındıkzade Mescidi, Millet Caddesi ile Oğuzhan Caddesinin kesişimin de etrafı açık görünür bir mescid. Millet Caddesinde avluya giriş kapısı veya duvarında camiye ait hiçbir tabela bulunmuyor. Mescid, kahverenkli ahşap giydirmeli, iki kat yüksekliğinde, güzel temiz bir mescid. Caminin içi de dışı gibi tertipli. Caminin alt katı Kuran Kursu olarak kullanılıyor. Kur’an Kursunun girişi Oğuzhan Caddesi tarafından. Normal giriş. Mescid’in ismini de Kur’an Kursu tabelasından öğreniyoruz. Millet Caddesinde ilerlemeye devam ediyoruz. Karagül iş merkezini geçtikten sonra Fındıkzade Sokağına giriyoruz. Bu bölge de medikal malzemeleri satan dükkanlar ağırlıkta. Küçük, orta çaplı otellerde yoğun olarak bulunuyor. Aşağı doğru ilerliyoruz. Solumuzda köşede küçücük bir mescid bulunuyor. Kısa minaresi ile dikkati çekiyor. Bu küçük caminin adı Seydi Bey Camii. Cami 2016 yılında bir vakıf tarafından yeniden yapılmış. Tabelasında yazanlardan caminin 1558 tarihinde yapıldığı anlaşılmaktadır. Zaman içerisinde onarım geçirmiş: “Basit, silindirik, sıvalı bir minareye ve mahalle mescidlerine özgü kiremit kaplı ahşap bir çatıya sahip olduğu anlaşılmaktadır. Duvarları moloz taş örgülü ve bir kaç kotta yatay hizalama için tuğla sıralıdır. Pencere sövelerinin de tuğla örgüden olduğu anlaşılmaktadır.”  Öğle namazını bu camide kılıyorum. Her milletten Müslüman var. Caminin dışında, minarede veya caminin iç kısımda yapıya uygun olarak hilal ve yıldız motifleri görmüştüm. Ancak bu cami de mihrabın sağında çerçeveli Türk Bayrağı asılmış. Cami içlerine bayrak asılması ne kadar doğru tartışmasını başka bir zamana bırakarak camiden ayrılıyoruz.

-KAŞIKÇI MUSTAFA EFENDİ KABRİSTANI

Emin Ali Yasin Sokaktan ilerleyerek Molla Gürani Caddesine çıkıyoruz. Bu cadde gidiş gelişi olan bir cadde. Aşağıya doğru -Vatan Caddesi- devam ediyoruz. Biraz ilerledikten sonra sağda Nakibu-l Eşraf Sokağına giriyoruz. Sokağın Dedepaşa Sokağı ile kesiştiği sağ köşede İstanbul Hazirelerinden Kaşıkçı Mustafa Efendi Kabristanını görüyoruz: “Tablacıbaşı Kaşıkçı Mustafa Efendiye ait olduğu kabul edilen bu kabristanda isimleri meçhul bir kaç mezar taşı bulunmaktadır. Bazı kaynaklara göre Mustafa Efendi Ni’me’l Ceyşten’tir. Halk arasında kendisiyle ilgili hoş bir hikâyeye anlatılır. Hikâyeye göre “Fatih Sultan Mehmed tarafından kendisine belli miktarda kaşık yapılması emredilmiş, kaşıkları yetiştireceğine söz vermesine rağmen son güne kadar işi yetiştirememiş. Son gece tek başına atölyesine girip sabaha kadar siparişleri yetiştirmiştir. Kaşıkları teslim ettikten sonra ise canını teslim etmiştir.” Kabristan bakımlı etrafı çevrilmiş.

-NAKİBU-L EŞRAF SOKAĞI ÇEŞMESİ
(Hasan Ağa Çeşmesi) – (Harabe)

-TOMRUK SOKAĞI ÇEŞMESİ
(Ahmet Ağa Çeşmesi)
(Bosnevi Hasan Ağa Çeşmesi)
(Harabe)

-SUHTE SİNAN CAMİİ

Nakibu-l Eşraf Sokağı başına kadar ilerliyoruz. Sokağın bitiminde sağ köşe de harabe haline gelmiş, mahzun bir çeşme görüyoruz. Kare yapılı, bir yüzü binaya bitişik, diğer yüzü Selçuk Sultan Camii Sokağına bakan, çeşmenin bulunduğu yüz ise Nakibu-l Eşraf Sokağı yönünde. -Çeşmenin ismini araştırmak üzere- ayrılırken tam o sırada harabe çeşmenin fotoğrafını çeken bir kişiye rastladım. (Araştırmalarımızda çeşmenin bazı kaynaklarda Hasan Ağa Çeşmesi olarak verildiği, bazı kaynaklarda ise sokağın ismiyle anıldığı, tek bir sitede ise Sülüklü Çeşme isminin verilmiş olduğunu görüyoruz. ) Hemen aklıma bizim gibi tarihe meraklı bir zat diye düşündüm. Bir kaç konuşmadan sonra yanılmadığımı anladım. Tarihi mekanları, fotoğraf ve videosunu çekerek ve hakkında bilgi toplayarak @aziz.istanbul_ instagam hesabından yayınladığını öğreniyoruz. Bizde kendi gezilerimiz hakkında bilgi veriyoruz. Selamlaşıp ayrılıyoruz. Sırtımızı çeşmeye döndüğümde 20 metre karşıda yol seviyesinin oldukça altında kalmış bir başka harabe çeşmeye rastlıyoruz. Üzülüyoruz. Bu harabe çeşme Tomruk Sokak ile Şehit Pilot Mahmut Nedim Sokağının kesiştiği köşede yer alıyor. (Bu çeşme ile ilgili iki ayrı isim verilmiş. 1-) Bir kaynakta bu çeşmenin isminin Ahmet Ağa Çeşmesi olduğu, İstanbul’da Fatih ilçesine bağlı Molla Gürani mahallesinde bulunduğu, Ahmet Ağa tarafından 1845 yılında yaptırılmış olduğu bilgisi verilmiş. Kaynak: https://www.gezginrehberler.com/ E.T.7.2.2022) 2-) Başka bir kaynakta ise bu çeşmenin ismi Bosnevi Hasan Ağa Çeşmesi olarak verilmiş. Biz ise çeşmenin adı belli olmadığı için üst isim olarak Tomruk Sokağı Çeşmesi diye tanımladık. Diğer isimlerde ismin altına eklenmiştir). Bu iki harabe çeşmeyi fotoğrafladıktan sonra Tomruk Sokaktan içeri giriyoruz. Selçuk Sultan Cami Sokağı bitiminde Tomruk Sokağı başlıyor. Sola doğru kıvrılıyor. Sokakta ilerledikten sonra solda köşede tuğla minareli Suhte Sinan Camiini görüyoruz. Minaresi güzel görünüyor. Caminin üzerindeki ayet yazılı kitabenin altında latinize olarak Sohta Sinan Camii Şerifi yazılı. Caminin Tomruk Sokağa bakan yüzünde briket tuğlalar arasında iki kat kırmızı tuğla konmuş. Diğer sokağa bakan yüzü ise sadece briket tuğladan (veya kaplama) yapılmış. Cami dıştan soğuk duruyor. Caminin avlusunda kabirler bulunuyor. Mermer üzerine yazılmış camii tabelası, bahçe demirlerine monte edilmiş. Tabelasında / Kitabesinde ise şu bilgilere ulaşıyoruz: “Ni’me’l Ceyşten Suhte Sinan’ın yaptırdığı caminin vakfiyesi bize eserin bu tarihten önce yapıldığını göstermektedir. 1918’de yanan cami 1973 yılında ihya edilip ibadete açılmıştır. Banisinin kabri hazirededir.” Cami içerisi karanlık. Işıklar kapalı, doğal ışıklandırma yetersiz. Camiden ayrılıp yola revan oluyoruz.

-SELÇUK SULTAN CAMİİ
-PARK

Sohta Sinan Sokaktan İmam Mesut Sokağına geçiyor ve Millet Caddesine doğru yokuş yukarı çıkıyoruz. Sol tarafımızda Selçuk Sultan Camiini görüyoruz. Camii Millet Caddesi üzerinde etrafı açık hakim noktada. Tek kubbe üzerine minaresi ile uyumlu bir cami. Geniş sayılabilecek bir avlusu bulunmaktadır. Cami tavan motifleri renk uyumu güzel olmuş. Ancak camiye ait bilgilendirici kitabe / tabela bulamadım. Araştırmak üzere Selçuk Sultan Sokağına tekrar giriyorum. Bu kez aşağı doğru iniyorum. Sol tarafımızda ismi olmayan etrafı yüksekçe demir korkulukla çevrili 2 kapıdan giriş yapılan bir park görüyoruz. kapıyı itip içeri giriyoruz. Çocuk oyun gurubu ve banklar mevcut. Ancak diğer parklardaki havuz, kafeterya ve piknik masalarını burada göremedik. Park tam anlamıyla üstelik saat 14.15 olmasına rağmen bomboştu. Sokakta ilerliyoruz. Biraz önce gördüğümüz harabe çeşmelerin yanından tekrar geçiyoruz.

ŞEHİT MEHMET ÇETİNKAYA PARKI
SADİ GAZGANİ CAMİİ ÇEŞMESİ
SADİ GAZGANİ CAMİİ
KAZANCIBAŞI SADETTİN EFENDİ TÜRBESİ

Şehit Pilot Mahmut Nedim Sokağında ilerliyoruz. Biraz sonra solda bir tarafı Vatan Caddesine bakan Şehit Mehmet Çetinkaya Parkını görüyoruz. Parkın içerisine girerek bir kaç kare fotoğraf çekiyorum. İlgi çekici olan şey çocuk oyun gurubu 3 basamak merdivenle inilen dairesel bir alanda olması. Dikkatli olmaz iseniz aniden düşebilirsiniz. Parktan çıkıp aynı sokakta devam ediyoruz. Gezimizdeki son kısma iyice yaklaşıyoruz. Üçgenin uç kısmına doğru yavaş yavaş ilerliyoruz. Uç kısmı Muratpaşa Camii. Biraz ileri de sağda bulunan Sadi Çeşmesi Sokağına çeşme görebiliriz umuduyla dönüyorum. Uzun ince dar bir sokak. Sağda kalan sokağa Kazganisadi Cami Sokağına giriyoruz. 20-30 metre sonra solda küçücük bir cami göze çarpıyor. Sadi Gazgani Camii. Avlu kapısında bulunan tabelada Kazgancı Sadi Mehmet Efendi Camii yazıyor. Camiye bitişik çay ocağının hemen yanında sokağa bakan avlu duvarında tuğladan kemeri olan çeşme olduğunu düşündüğüm kalıntı var (ya da kapı vardı kapatıldı) (Araştırmalarımızda bu kısmın çeşme olduğu ismini Sadi Gazgani Camii Çeşmesi olarak kaydediyoruz). Cami taştan yapılmış. Tabelasında: “Fatih’in kazancıbaşısı ni’me’l ceyşten Sadüddin Mehmed Efendi tarafından 15. yüzyılda yaptırılmıştır. 1918 yangınında tamamen yanmış, sadece duvarlarından bir kısmı kalmış, yıllarca harap halde bekledikten sonra 1968 – 1971 yılları arasında Vakıflar İdaresi nezaretinde tamir edilmiştir. Banisi hazirede medfundur.”  Caminin arka tarafına dolanarak Kazancıbaşı Sadettin Efendi Türbesini buldum. Etrafı çevrili kubbeli. Normalde dikkatli bakılmaz ise aralığın arka kısma kadar uzandığı anlaşılmıyor. Dış mekanı gezdikten sonra içeriye girdik. Küçük şirin bir camii.

Ahmed Ağa (Hacı Seyyid) Çeşmesi
Kitabesi
Hazreit-i Ağay-ı Dergâh-ı muallâ kim anın”
Ayn-ı cûdû halkı sîrab eyledi derya-misal”
Cümleden bu çeşme-i dil-cûyu tesbit itdi kim”
Nuş idenler selsebilin aynini eyler hayal”
(1163)
Kaynak: http://www.suvakfi.org.tr
(E.T.:23.12.2021)


Mehveş Hanım Sebili
……….. etdi Mehveş Hanım ihyâ bir sebîl
……….. dergâh için ra’nâ ve a’lâ bir sebîl
………. Ol Mehveşin Abbas Paşa-yı şehîr
Bahr ….. Nil-âsâ itdi icrâ bir sebîl
“Külli şey’in hayy” buyurmuş mâ ile Hallâk gel
Eylemez mi teşnegânı şâd ve irvâ bir sebîl
…………….. ma için Rabbü’s-semâ
……………….. böyle zîbâ bir sebîl
Çün “Sekâhüm Rabbühüm” nazm-ı celîlinden edip
İktibâs-ı feyz-i Hakla vazʽ ü inşâ bir sebîl
İçdi sûyu söyledi nâçiz dahî târîh-i tâm
“Mâder-i İlhâmi Paşa yapdı raʽnâ bir sebîl”
H. 1287 / M. 1871-72
Kaynak: Fatih Belediyesi Kitabelerin Kitabı Fatih
(E.T:16.6.2023)
AHMED AĞA ÇEŞMESİ
(Hacı Seyyid Çeşmesi)

MURATPAŞA PARKI
MURADPAŞA KÜLLİYESİ
MURAD PAŞA CAMİİ ÇEŞMESİ (dışta)
MURAD PAŞA CAMİİ HAZİRESİ
ŞİRMERD ÇAVUŞ TÜRBESİ
MURAD PAŞA CAMİİ
OĞLANLAR TEKKESİ SEBİLİ
(Mehveş Hanım Sebili)

OĞLANLAR TEKKESİ TÜRBESİ
OĞLANLAR TEKKESİ ÇEŞMESİ

Sadi Gazgani Camiinden çıktıktan sonra Kadri Bey sokağı başlangıcına kadar devam ediyoruz. Karşımıza restore edilmeyi bekleyen tarihi bir çeşme daha çıkıyor. Çeşme tam Kadri Bey Sokağın başlangıcında Muratpaşa Sokak üzerinde. Çeşmenin üzerinde 2 satır 2 sütun bir kitabe bulunuyor. Ancak birinci sütundaki yazının bir kısmının üzeri sıvamış durumda. Onarılsa güzel bir çeşme olacak. Araştırmalarım da bu çeşmenin isminin Ahmed Ağa (Hacı Seyyid) Çeşmesi olabileceğini öğreniyorum. Çeşmenin yapım tarihi olarak H.1163 – M.1749 tarihi verilmiş. Kitabesinde yazanları latinize ederek vermişler. Bir de dikkatimi çeken bir çok çeşmenin kenarında belediye çöp konteynırları bulunuyor. Sebebini anlamış değilim. Kötü bir görüntü veriyor. (16 Ekim 2024 tarihinde çeşmenin Fatih Belediyesince restore edildiğini gördük. Bu durum bizi ziyadesiyle memnun etti.) Ve Muratpaşa Parkı. Muratpaşa Camii, Vatan Caddesi ile Millet Caddesi köşesinde bulunuyor. Muratpaşa Caminin önünde ferah bir alan oluşturmuş. Parkın içerisinde güzel bir havuz, banklar ve de kafe bulunuyor. Muratpaşa Caminin dıştan etrafını dört dönüyorum. Birçok açıdan fotoğraf çekiyorum. Avlu dışında Millet Caddesine bakan kısımda onarılmış güzel bir çeşme Muradpaşa Camii Çeşmesi bulunmaktadır. Üzerindeki kitabede İnsan Suresi 21.ayetin ikinci kısmı yer almaktadır. (“Ve sekahüm …” / “Rableri onlara tertemiz içecekler içirir.”) Avluya giriş kapısının önünde prizma tabelada camiye ait bilgiler verilmiş. Caminin avlusunda caminin iki tarafını çevreleyecek kadar bir çok kabir bulunuyor. Avluda ise iki mermer kabir kubbeli yapı altında bulunuyor. Cami duvarındaki mermer tabeladan okuduğumuza göre yanları açık bu türbe, Şirmerd Çavuş Türbesi. Kabirlerden birisi Şimerd Çavuş’a diğeri ise kızı Kamerşah Hatun’a aittir. (Şirmerd Çavuş’un asıl adı Abdullah olup Fatih tarafından cesur ve bahadırlığından ötürü kendisine bu isim verilmiştir. Lügatte Farsça Şîr ve Merd kelimelerinin birleşmesiyle oluşmuştur. Şîr: Aslan, mecazen cesur yiğit kahraman anlamlarına gelir). Şimerd Çavuş kızından bir yıl önce 1514 senesinde vefat etmiş. Şirmerd Çavuş Türbesi, Osmanlı mimarlığında 14. yy’dan beri varlıklarına tanık olunan, eski İran mimarisinin tasarımlarını andırmaktadır. Türbe “baldaken” olarak tanımlanan açık türbelerdendir. Türbe 4×4 m boyutlarında, kare bir tabanın üzerine kubbeli bir şekilde oturtulmuştur. Mezarların üstü beton dökülerek kapatılmıştır. Avluda mermer kaplı küçük bir yapı ve bu yapının üzerinde çeşme bulunmaktadır. Caminin avlusunda yer alan bu yapının adı araştırdığım kadarıyla “Oğlanlar Tekkesi”. Tekke, Türbe, Sebil ve Çeşmeden oluşuyor. Diyanet İslam Ansiklopedisinde tekke ile ilgili; “1957’de yıktırılan ve 1964 yılında cami avlusunun kuzeyinde yeniden kurulan Olanlar Tekkesi’nin türbe-sebil-çeşme grubu mermer cephelidir. Sebilde ortada yuvarlak kemerli iki pencere ve iki yanında daha dar birer pencere olup bunlar aynı zamanda türbenin hâcet pencereleridir. Yapıyı üstte yivli bir kuşak dolaşmaktadır. Cephede Kādirî güllerinin dikkat çektiği empire (ampir) üslûbundaki yapı 1870-1871 yılına tarihlenir. Türbede tekkenin ilk bânisi Yâkub Ağa ile Olan Şeyh İbrâhim Efendi’nin de içinde bulunduğu bazı şeyhler yatmaktadır. İki yanda iyon başlıklara sahip ikişer sütunla sınırlanan çeşmenin kitabesi 1874 tarihlidir. Çeşme ile sebil arasında lentosu üzerinde Kādirî gülü ve bunun üzerinde beş kollu yıldızın bulunduğu bir kapı yer almaktadır” bilgiler yer almaktadır. Araştırmalarımızda Sebilin adının Mehveş Hanım Sebili olarak ta anıldığı görülmüştür. Bu sebil Aksaray Murad Paşa Cami avlusundadır. Eski yerinden kaldırılıp buraya kurulurken kitabe taşları oldukça zarar görmüş, kırılıp kaybolmuştur.

Oğlanlar Tekkesi Çeşmesi Kitabesi

Pâdişâhân-ı şehîdân aşkına ey Kirdigâr
Nûş iden bu çeşmeden olsun müdâmâ neşʽe-dâr

Tâm târîhim dahi şâyân-ı istihsân ola
Oldu bu dergâh ile raʽnâ vü zîbâ çeşme-sâr
H. 1291 / M. 1874-75

Kaynak: https://kulturenvanteri.com/
(E.T.:23.12.2021)

Çeşmenin hemen üzerinde 4 satırlık bir kitabe, onun hemen üzerinde ve her iki yanda ayetler ve hadisi şerif yer almaktadır. (İnsan 6 ve 21. ayetler ve Enbiyâ 30.ayet). Güzel bir çeşme. 1291 tarihi not olarak düşülmüş. Camiye girmeden önce caminin duvarındaki tabeladan / kitabeden tarihçesi ile ilgili şunları okuyoruz: “Fatih devri vezirlerinden ve Ni’me’l-ceyşten Has Murad Paşa tarafından H.876 / 1471 – 72’de yaptırılmıştır. Cami, medrese, imâret ve hamamdan müteşekkil külliyenin medresesi Murad Paşa’nın Otlukbeli seferi sırasında şehid olmasından sonra tamamlanmıştır. İstanbul’da örneğine çok az rastlanan erken devir Osmanlı Mimarisi hususiyetlerini taşıyan cami, tuğla – taş örgülü, kare planlı ve kubbelidir. Mihrap ekseninde sıralanan iki birimin meydana getirdiği harîm, İki yanda daha alçak ikişer kubbe ile örtülmüş tabhane kısımları ve son cemaat yerinden oluşmaktadır. Kaidesinde iki güneş saati bulunana minaresi, girişin sağ yanındaki kanada bitişik durumdadır. Şadırvanı 17.yüzyılda Kara Davut Paşa tarafından yaptırılmıştır. Bir çok köy, arazi, hamam, ticarethane vakfedilen ve cami dışında çok fazla vazifelisi bulunan külliye binaları, yangınlar, imar yıkımları ve ihmal yüzünden yok olmuştur. Bakımsız kalan cami 1946 yılında ihya edilerek ibadete açılmıştır. 1957’de cadde genişletme çalışmalarında yeniden sökülen Şirmend Çavuş Türbesi ve yıktırılan Oğlanlar Tekkesi’nin sebil, türbe, çeşme gurubu cami avlusuna taşınmıştır.” 

Caminin iç kısmı  kemerle ikiye ayrılmış gibi. İlk kısım tavana bakıldığında kare ölçüleri içerisinde kubbesi sekizgen, kemerden sonra ikinci kısım dört kemer üzerinde tek kubbeli bir yapı ile birleşiyor. Mimari örnek olarak benzeri az bulunan bir camii. Son cemaat yeri 5 kubbeden oluşuyor. (Ayrıntılı bilgi için İslam Ansiklopedisinin MURAD PAŞA KÜLLİYESİ maddesine bakılabilir E.T: 16.6.2023). Cami avlusunun hemen kenarında parkın kenarında bankamatiklerin olması güzel olmamış. Başka bir yere taşınabilir.

-MOLLA ŞEREF PARKI
-MUHTARLIK
-MOLLA ŞEREF CAMİİ
SULTAN SELİM MEDRESESİ
(Yavuz Selim Medresesi
Yenibahçe Selim Medresesi)

-SULTAN SELİM MEDRESESİ ÇEŞMESİ
SAFİYE SULTAN ÇEŞMESİ
Safiye Sultan Çeşmesi Kitabesi
Yapılış Tarihi: H. 1163 / M. 1749 – 1750

1 O âb-rûy-ı hilâfet cihân-bânın
Cenâb-ı Hazret-i ahi Safiyye Sultânı

2 Cihanda eyle tûl-i ömr yâ Rab
Bu hayrıyle şâyân-ı rahmet et anı

3 Olur bu çeşme-i dil-cûyle tarh-efgen
Eyledi lûleden atşâne âb-ı hayvânı

4 Musîb su gibi ezberledim dü târîhini
Ki âb-ı Zemzem dil-teşne eyler insânı

5 Çün etdi Hak muvaffak Safiyye Sultânı
Ne ayn-ı dil-keş ü nev yapdı hasbetenlillâhi

Kaynak: https://kulturenvanteri.com/
(E.T.:11.10.2023)

Aracımıza doğru artık geri dönme vakti geldi. Millet caddesi üzerinden 3.sağdan Yekta Efendi Sokağına giriyoruz. Son olarak Dedepaşa Sokağından küçük bir girişi olan Molla Şeref Parkına çıkıyoruz. Parkın içerisinde Molla Gürani Muhtarlığı bulunuyor. Park temiz bakımlı, vatan caddesi boyunca demir korlukla çevrili. Parkın bitiminde parka ismini veren Molla Şeref Camiini görüyoruz. Cami, dış görüş olarak Suhte Sinan Camii dış cephesine benziyor. Camiye ait herhangi bir tanıtıcı tabela bulamadık. Zamanla harap olan cami uzun bir sürenin ardından 1980 yılında yeniden yapılmıştır. Caminin şadırvanı arka sokağa açılan kısımda bulunuyor. Camiye Tomruk Sokaktan da giriş bulunuyor. Bizde bu kapıdan çıkarak Tomruk Sokağa adım atıyoruz. Molla Gürani Caddesine doğru yürüyoruz. Caddeye geldiğimizde sağa dönüyoruz. Sonrasında sol taraftaki ilk sokaktan Kimyon Sokağa giriyoruz. Bir süre yürüdükten sonra önümüze halen bir hastanenin ek binası olarak kullanılan tarihi yapı çıkıyor. Yol seviyesinin aşağısında kalmış bu yapı bir medrese. Sultan Selim Medresesi. Medresenin, Kanuni Sultan Süleyman tarafından, babası Yavuz Sultan Selim anısına, Mimar Sinan’a 1548-1550 tarihinde yaptırıldığını öğreniyoruz. “Esas ismi Yavuz Selim Medresesi ya da Yenibahçe Selim Medresesi’dir. Yavuz Sultan Selim anısına bir külliyeye bağlı olmaksızın Kanuni Sultan Süleyman tarafından yapılan medrese, 1918 yılında aşhane, 1968’den 1980’li yılların başına kadar Türk Hat Sanatları Müzesi olarak hizmet vermiştir. Medrese dershanesine, medresenin yapımından kısa bir süre sonra minare ve minber eklenerek mescide çevrilmiştir. Ancak 20. yüzyılın ortasında kaidenin üstündeki bölümü yıkılan minare yeniden yapılmamıştır.” İçeri girmedik. Google Earth’tan gördüğümüz kadarıyla medrese U şeklinde revaklarla çevrili ve açık olan kısımda kare planlı bir yapı bulunuyor. Sağa dönerek Halıcılar Köşkü Sokağından caddeye çıkıyoruz. Medresenin duvarında tarihi bir çeşme bulunuyor. Medresenin ismiyle anılan Sultan Selim Medresesi Çeşmesi. Çeşmeye ait kitabe bulunmuyor. Musluğu takılı. Çeşmede medrese gibi yol seviyesinin altında kalmış. Çeşmeyi fotoğrafladıktan sonra bugünkü gezimiz sona eriyor. (Kaynak: https://www.turkiyenintarihieserleri.com ve https://www.rehberim.gen.tr/ E.T.: 11.2.2023)

EK: 11.10.2023-Çarşamba günü Fatih Camiinde ikindi namazını müteakiben cenaze namazı kılmak üzere geldik. Dönüş yolunda halen Tıp Merkezi olarak kullanılan ana kapısı Vatan Caddesine açılan Sultan Selim Medresesi etrafını dolaşıyoruz. Daha önce başka kaynaklarda hemen yakınındaki çeşmeyi görmüş ancak fotoğraflayamamıştım. Medresenin arka sokağında Halıcılar Köşkü Sokağından Oğuzhan Caddesine doğru ilerliyoruz. Sokak caddeye merdivenle bağlanıyor. Gözüm çeşmede, ancak bir türlü bulamıyorum. Tam merdivenlerden Oğuzhan Caddesine çıkarken solda köşedeki kafeye gözüm takılıyor. O da ne çeşme kafenin bahçesinde imiş. Nasıl oluyorsa. Masa ve sandalyelerin arasından geçerek Safiye Sultan Çeşmesinin fotoğrafını çekiyorum. Çeşmenin 5 satır- 2 sütun ve 5. satırın altında kısa tek satır kitabesi bulunuyor. Çeşme yol seviyesinin altında kalmış.

EKSİK CAMİLERİ TAMAMLAMAK İÇİN NOKTASAL GEZİ

Diyanet İşlerinin Fatih ilçesi -tarihi yarımada- cami listesinde 356 adet cami/mescid bulunuyor. Bunlardan bir kısmı han ve kapalı çarşı içerisinde bulunuyor (32 adet). Artık eksik kalan camileri noktasal olarak ziyaret edip listemizi tamamlamak üzere yola çıkıyoruz:

AYNALI ÇEŞME CAMİİ
KARANOHUT CAMİİ
KAZASKER ABDURRAHMAN ÇELEBİ CAMİİ
(Mimar Sinan)
DARÜ’L MUALLİMAT-I ALİ
(Çapa Fen Lisesi)
Kazasker Abdurrahman Çelebi Camii Kitabesi
Yapan mimarın ismi Mimar Sinan’dır dedi
Yaptıran kişi ise Abdurrahman’dır dedi
Muhyiddin Cesur şimdi yeniden yaptırırken
Zevcesine seslendi “HEY KEVSER HANIM” dedi
1432
Hattat Hüseyin Kutlu

21 Nisan 2024 tarihinde Gazze için Beyazıt Camiinden Ayasofya Camiine kadar yürüyüşe katılmak amacıyla günümüzü programladık. Yürüyüş öncesi eksik camileri tamamlamak niyetiyle erken yola çıkıyoruz. İlk durağımız Molla Gürani Mahallesindeki camiler. Vatan Caddesi, Oğuzhan Caddesi güzergahından Saray Hamamı Sokakta bulunan Aynalı Çeşme Camiine ulaşıyoruz. Camii 1976 yılında yapılmış yeni bir camii. Cami avlu kapısı kapalı idi. Dışarıdan fotoğraflamakla yetiniyoruz. Camiye ait gençlik merkezi bulunuyor. Hareketli bir camii. Camii penceresine anlamlı bir afiş asılmış. “Çocuklar uyurken sessiz olunur. Ölürken değil” Duyarlı imam ve cemaati tebrik ediyorum. Rabbim sayılarını artırsın. Saray Hamamı Sokakta ilerleyerek Sarı Sokak ve Nakibu-l Eşraf Sokağı köşesinde yer alan Karanohut Camiine ulaşıyoruz. Camii inşaatı bitmek üzere güzel bir camii. Caminin geçmişi var mıdır diye merak ediyoruz. Araştırdığımız kadarıyla Kara Nohut Mescidi, 16.yüzyılda Tophane Dökümbaşıcısı ve Kanuni devrinin ileri gelenlerinden Şuca’ Ağa tarafından yaptırılmıştır. Zaman içerisinde camiden hiçbir iz kalmamış. 1989 senesinde Vakıflar İdaresi nezaretinde Hacı Ali Rıza Ertaş tarafından yeniden inşa ettirilip ibadete açılmış. Ancak daha sonra yıkılarak, Eşref Albayrak tarafından yeniden inşa ediliyor. Karanohut Camiinden ayrılıyoruz. Sokakta devam edip, Millet Caddesine çıkıyoruz. Pazartekke yönünde ilerleyerek Çapa Fen Lisesi köşesinden Selim Sabit Sokaktan içeri giriyoruz. Hemen köşede Kazasker Abdurrahman Çelebi Camii yer alıyor. Aracımızı Akkoyunlu Sokağına park ederek yaya olarak camiyi ziyaret ediyoruz. Camiinin avlu kapısı dahi kapalı idi. Cami girişinde sağında Osmanlıca Türkçesi solda da latinize Türkçe ile kitabe yer alıyor. Cadde üzerinde yer alan tarihçeyi anlatan tabeladan şunları okuyoruz: “Amasyalı Ali Efendi’nin oğlu Kazasker Abdurrahman Efendi tarafından, 1554’te Mimar Sinan’a yaptırılmıştır. 1894 depreminde zarar gören camii, 1908 yılında İstanbul’da çıkan büyük bir yangında yanarak kullanılamaz hale gelmiştir. 1950 yılında Türkiye Anıtlar Derneği ve çevre halkının desteğiyle ihya edilen cami, 1957 yılında açılmakta olan Millet Caddesi güzergahında kalacağı zannedilerek yıkılmıştır Yıllarca arsası boş bir şekilde kaderine terk edilen bu cami, 2011 yılında Veysel Karani Hırka-i Şerif Camii Hizmet Vakfı Başkanı Muhittin Cesur tarafından merhume eşi Kevser Cesur hayrına ihya edilerek yeniden ibadete açılmıştır.” Caminin Millet cami cephesinde 2 kabir yer almaktadır. Araştırdığım kadarıyla kabrin kime ait olduğunu bulamadım.

Çapa Fen Lisesi binası tarihi bir yapı. Asıl adı Darü’l-Muallimat-ı Ali. Okulun önündeki prizma tabelada şu bilgileri okuyoruz: “Tanzimatın ilanından sonra öğretmen yetiştirmek amacıyla 16 Mart 1848 tarihinde İstanbul’un Fatih semtinde ilk Darülmuallimin (Erkek Öğretmen Okulu) açılmış ve padişah I. Abdülmecid’in iradesi ile Ahmet Cevdet Paşa öncülüğünde eğitim öğretime başlanmıştır. İlerleyen dönemde bayan öğretmen ihtiyacı üzerine Darülmuallimat (Bayan Öğretmen Okulu) 1870 yılında Sultanahmet semtinde bir konak kurulmuştur. Süreç içerisinde farklı binalarda hizmet verdikten sonra bu binaya taşınmıştır. İlk uygulamalı derslerde burada başlatılmıştır. I. Ulusal Mimarlık Dönemi’nin bütün özelliklerini taşıyan bina 1901 yılında Mimar Kemalettin tarafından bugünkü haliyle inşa edilmiştir…” Okul üç katlı güzel estetik bir yapı.

BAZI SOKAK İSİMLERİ

GEZİ GÜZERGAHI:
-ŞAHHUBAN HATUN TÜRBESİ (Mimar Sinan), –ŞAHHUBAN HATUN SIBYAN MEKTEBİ -KAPTAN SİNANPAŞA CAMİİ, -BEZMİ ALEM VAKIF ÜNİVERSİTESİ, -BEZM-İ ÂLEM VÂLİDE SULTAN CAMİİ, -VALİDE SULTAN ÇEŞMESİ, -KÂTİP MUSLİHİDDİN CAMİİ (Şehremini), -ŞEYH MUSTAFA NİYAZİ KABRİ, -YENİBAHÇE KARAKOLU (Çapa Karakolu), -ARPA EMİNİ ÇEŞMESİ, -ARPA EMİNİ MESCİDİ RESTORASYON PROJESİ, -ORUÇ BABA TÜRBESİ, -LUTUF PAŞA CAMİİ (Defterdar Ahmed Çelebi), -LÜTFİ PAŞA CAMİİ HAZİRESİ, -FINDIKZADE CAMİ, -SEYDİ BEY CAMİİ, -KAŞIKÇI MUSTAFA EFENDİ KABRİSTANI, -NAKİBU-L EŞRAF SOKAĞI ÇEŞMESİ, (Hasan Ağa Çeşmesi) – (Harabe), -TOMRUK SOKAĞI ÇEŞMESİ (Ahmet Ağa Çeşmesi – Bosnevi Hasan Ağa Çeşmesi Harabe) -SUHTA SİNAN CAMİİ, -SELÇUK SULTAN CAMİİ, -PARK, -ŞEHİT MEHMET ÇETİNKAYA PARKI, -SADİ GAZGANİ CAMİİ ÇEŞMESİ, –SADİ GAZGANİ CAMİİ, –KAZANCIBAŞI SADETTİN EFENDİ TÜRBESİ, –AHMED AĞA ÇEŞMESİ (Hacı Seyyid Çeşmesi), (Onarılmayı Bekliyor), –MURATPAŞA PARKI, –MURADPAŞA KÜLLİYESİ (—MURAD PAŞA CAMİİ ÇEŞMESİ (dışta), —MURAD PAŞA CAMİİ HAZİRESİ, —ŞİRMERD ÇAVUŞ TÜRBESİ, —MURAD PAŞA CAMİİ, —OĞLANLAR TEKKESİ SEBİLİ (Mehveş Hanım Sebili), —OĞLANLAR TEKKESİ TÜRBESİ, —OĞLANLAR TEKKESİ ÇEŞMESİ), -MOLLA ŞEREF PARKI, -MUHTARLIK, -MOLLA ŞEREF CAMİİ, –SULTAN SELİM MEDRESESİ, -SULTAN SELİM MEDRESESİ ÇEŞMESİ
EK 21 Nisan 2024 Pazar: –AYNALI ÇEŞME CAMİİ, –KARANOHUT CAMİİ, –KAZASKER ABDURRAHMAN ÇELEBİ CAMİİ, (Mimar Sinan), –DARÜ’L MUALLİMAT-I ALİ (Çapa Fen Lisesi)

Hastanenin kapısının üzerine, kalın bir
mermer üzerine zamanın ünlü şairlerinden
Ziver Paşa’nın aşağıdaki dizesi yazdırılmıştır.

 
Şah-ı devran Hazret-i Abdülmecid Hana olur
Bezm-i Alem nam sultan mader-i ulya-meal

Eyleyüb ihya bu hastahanenin bünyanını
Mevkiinde eyledi te’sis hayra nezl-i mal

Tıbb-i Calinostan tedbire hacet kalmadı
Hastegana ola ab-ı hayat-efza zülal

Cism-i dünya buldu zatiyle ilac-ı afiyet
Hak tabib-i lütfun etti daafi-i derd-i melal

Gelse bimaran bulur elbet şifa bu cade
Havf-i mürk hastaya vermez havası ihtimal

Valide Sultanla Abdülmecid Hanı hüda
Haşredek kılsun mezid ömrle asude-hal

iki tarih oldu bir mısrada Ziver aşikar
Hastahane kıldı inşa Valide Sultan bu sal
H. 1261 / M. 1845
1 Bezm-i âlem namındaki sultan, zamanın şahı
Abdülmecit Han’ın annesidir.
2 Bu hayır tesisi hastanenin binasını
yaptırıp yerli yerince sermaye harcadı.
3 Cennet içeceği olan zülâl, hastalar için hayat
bahşeden su olalı Calinus tıbbından tedbire gerek kalmadı.
4 Dünya, zatıyla afiyet ilâcını buldu. Allah, iyiliğinin tabibini
sıkıntı veren dertlerin defedicisi kıldı.
5 Hastalar gelse burada elbette şifa bulurlar. Havası, hastanın
ölüm korkusuna ihtimal vermez.
6 Allah, Valide Sultan ile Abdülmecit Han’ı haşre dek
uzun ömür ile rahat ve sağlıkla yaşatsın.
7 Ey Ziver, bir mısrada iki tarih göründü:
“Valide Sultan bu yıl hastane yaptırdı.”