SULUKULE KAPISI-Pempton
26 Ağustos 2025 Salı günü. Güneşin tam tepede olduğu, öğlen saati. Karagümrük Mahallesi Kaleiçi Caddesinin başındayım. Son haftalarda Suriçi Karasularını daha sistematik olarak incelemeğe başlamıştım. Bilindiği gibi kara surları ilk kapısı, Yedikule Mermer kulenin yanında, köşedeki Askeri Kapıdır. Daha önce Edirnekapı güzergahında Mihrimah Sultan Camii çevresini gezmeme rağmen minibüsçülerin bulunduğu yerde yer alan Edirnekapı’sını fotoğraflamamıştım. Artık sur kapılarından eksik olanları tamamlamak üzere bugün kısa sürede de olsa, Vatan Caddesi son noktadan sağa Kaleiçi Caddesine dönerek gezimize başlıyoruz. Köşede Metro Ulubatlı istasyonu ve 3.sınıf tramvay Mescid-i Selam-Topkapı Tramvay hattının Ulubatlı istasyonu yer alıyor. Alparslan Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesinin yeniden inşaatı da bölgede göze çarpan hareketlilikten.
Kaleiçi Caddesinde yürümeğe devam ediyoruz. Nihayet Sulukule Kapısına ulaşıyoruz. Kapı trafiğe açık değil. Kapı, sur dışı yeşil alanlara açılıyor. Sulukule Kapısı Doğu Roma döneminde Pempton Kapısı olarak bilinir. Bu kapıya Pempton denilmesinin sebebi Sultanahmet Meydanındaki million taşından 5 mil mesafe uzakta bulunmasından dolayıdır. Osmanlı döneminde Sulukule Kapısı ismini almasının nedeni ise her kalede bulunması gereken su kulesinin İstanbul surlarında burada bulunmasındandır. Kapıyı hem sur içinden, hem de sur dışından farklı cephelerden bir çok fotoğraf çektim. Dışarı cepheye bakan kapının üzerinde Haç şeklinin altında 2 satırlık latince yazı okunuyor: “PORTARVM VALI do FIRMARIT LIMINE MVROS PVSAEVS MA GNO NON MINOR ANTHEMIO”. Araştırmalarda tercümesi şöyledir: “Küçük değil büyük, yani meşhur Anthémius’un rakibi ve düşmanı olan Pusaeus askerî kapıların surlarını dayanıklı bir eşik yaptırarak sağlamlaştırdı.”








| 11- Sulukule Kapısı (Pempton) |
| Topkapı ile Edirnekapısı arasında yer alır. Hem genel hem de askeri bir kapıdır. Bu kapıyı Pempton denilmesinin sebebi Sultanahmet Meydanındaki million taşından 5 mil mesafede bulunmasıdır. Osmanlı döneminde Sulukule Kapısı ismini almasının nedeni ise her kalede bulunması gereken su kulesinin İstanbul surlarında burada bulunmasındandır. Su kulesi dışardan şehre gelen suyolunun yani akarsuyunun surlardan geçişini sağlar. Bizans zamanında “Pili to Pempti” ismiyle şöhret bulmuştu. Ahmet Muhtar Paşa’nın yazdığı Feth-i Celîl-i Kostantiniye adlı eserde bu kapının “Avarlar Kapısı” olarak da adlandırıldığını görmekteyiz. İstanbul’u kuşatan milletler içerisinde yer alan bu kavim demek ki surların bu kapısından şehre saldırmıştır. Eski bir Türkçe haritada da “Hücum Kapısı” diye belirtilmesi, kuşatma sırasında şehre buradan da hücum edildiğinin en açık delilidir. İstanbul surlarının üzerindeki Latince kitabelerin ikisinden birisi de bu kapı üzerindendir: PORTARVM VALI do FIRMARIT LIMINE MVROS PVSAEVS MA GNO NON MINOR ANTHEMIO İstanbul’un topografyası ile ilgili bir eser yazan Mordtmann kitabenin tercümesini şöyle verir: “Küçük değil büyük, yani meşhur Anthémius’un rakibi ve düşmanı olan Pusaeus askerî kapıların surlarını dayanıklı bir eşik yaptırarak sağlamlaştırdı.” Gerçekten bütün askerî kapılarda bazalt denilen tek parça taştan çerçeveler vardır ki, günümüze kadar varlığını ve dayanıklılığını korumuşlardır. İstanbul ve Boğaziçi adlı eserin yazarı İhtifalci Mehmet Ziya’ya göre, H. 1281/M.1865 yılında ortaya çıkan büyük bir kolera salgınında bu kapıdan bir günde birkaç bin cenaze geçirilmesinden dolayı uğursuz sayılarak bundan sonra buradan cenaze geçirilmemesi için söveler arasına boylu boyunca yatay ve düşey demirler konulmuş, halk bu demir çubukların arasından gelip geçmek zorunda kalmıştır. Bu sebeple kapıya Örülü Kapı da denilmektedir. Sulukule Kapısı, eskiden dikdörtgenler prizması şeklindeki iki büyük burcun arasında som kesme taştan, beden suru üzerinde açılmış yüksek ve sağlam bir kapıydı. 20. yüzyılın başında iki tarafındaki burçlardan sağdaki yıkılmış, sol tarafta bulunanı ise kısmen durmaktaydı. Bugün ise soldaki de yıkılmıştır. Güney Kulesinden sadece ilk Bizans devrinde yapılmış kuzey cephesi ve iki yarım kemerin izleri kalmıştır. Kapının üst tarafı, kesme taştan beşik örtüsü kemerli olup bunun altında tuğladan küçük bir kemer, onun altında birbiri üzerine konulmuş çifte tuğlalı oval büyük bir kemer, bunun da altında ufak bir kemer olup en altta çifte tuğlalı başka bir büyük oval kemer vardır. Daha sonra yine Bizanslılar zamanında bu oval kemerin altına yatay durumda kalın ve iki tarafındakilere oranla dar, mermer bir levha yapılarak kapı genişlik ve yükseklik olarak küçültülmüştür. Yukarıda bahsettiğimiz kitabe yatay mermer levhanın üzerine kazınmıştır. Kapı son Bizans ve Osmanlı devrinde tamir edilmişse de ateş mazgalları tekrar açılmamıştır. Şehir tarafında ve kapının iki yanında birbirine simetrik olduğu söylenen merdivenlerden bugün hiçbir iz kalmamıştır. Sur kapıları ile ilgili bir tez çalışması yapan İnci Tunay, girişin tuğla kemerinin Paleologoslar devrinde yeniden yapıldığını söyler. Bu kemerin altında şehre ve araziye bakan her iki yüzde de tuğladan yapılmış birer haç görülür. Buna göre kapı Orta Bizans devrinde yenilenmiştir. Güney kulesinin üst katına giriş kapısı Türk devrinde yenilenmiştir. Kuzey Kulesinin Güneydoğu köşesi önündeki bazı izlerden ön duvarın Batıya doğru bir çıkıntı yaptığı anlaşılmaktadır. Ön kapıdan hiç bir iz kalmamıştır. Kültür Bakanlığı envanter çalışmaları kapsamında yapılan son tetkiklerde iri kesme taş bloklarla örülü doğu cephesinin seğirdim seviyesine kadar ayakta olduğu, yuvarlak taş kemerli kapı boşluğunun cepheyi ortaladığı görülmektedir. Kapı boşluğu sonradan yerleştirilen taş söveler ve lento ile daraltılmıştır. Kapının üzerinde yazıt ve haç kabartması bulunan mermer lentosunun üstünde çift sıra tuğladan basık bir kemer ve daha üstte ikinci bir kemer bulunmaktadır. Kemerlerin arası ve üzeri tuğla hatıllı almaşık düzende örülü dür. Yuvarlak olan ikinci kemerin altında tuğla hatılla birleşen küçük bir kemer mevcuttur. Bu bölüm, Kara Tarafı Sur Kapıları başlığı altında Fatih GÜLDAL tarafından kaleme alınmıştır. Kaynak: Dersaadet’in Sur Kapıları, Editör; Yusuf ÇAĞLAR, Metinler; Semavi EYİCE, Süheyl ÜNVER, Fatih GÜLDAL, Ömer Faruk ŞERİFOĞLU, Proje Koordinasyon; SUR ÇELİK KAPI |
