MUSTAFA RAKIM EFENDİ KABRİ

Medresenin bitiminde sola yukarı doğru merdivenler uzamaktır. Karşıda cami minaresi gözüküyor. Merdivenlerden çıkarken sağımızda Hattat Kazasker Mustafa Râkım Efendi Türbesini görüyoruz. Kapalı olduğu için camdan fotoğraflayabiliyoruz içerisini… Türbe binasının çatı kıvrımları oldukça estetik. Pencerelerin üst kısmında çatı altında güzel bir hat yazısı duvarı süslemektedir. Camın korkuluklarına Mustafa Râkım Efendi hakkında bilgi notuna rastlıyoruz: “Mehmed Kapudân’ın oğlu olarak H. 1171 / 1758’de Ünye’de doğdu. Küçük yaşta İstanbul’da bulunan ağabeyi İsmail Zühdi Efendi’nin yanına gönderilir. Burada tahsiline devam ederken hıfzını ikmal ile hafız oldu. Bir yandan da ağabeyinden ve Derviş Ali Efendi’den sülüs ve nesih meşkediyordu. Nihayet 12 yaşında 1183 /1769 tarihinde ağabeyinden icazet aldı. Kısa zamanda hüsn-i hattın her nev’inde, bilhassa celi sülüste ve ressamlıkta maharet kazanan Mustafa Rakim Efendi, Reisül Küttab Ratib Efendi ile tanıştıktan sonra evladı küberaya yazı talim etmeye başladı. Reisül Küttab Raşid Efendi‘nin yapmış olduğu bir resmi Sultan III. Selim’e takdim etmesi üzerine, tacir-i hümâyunu yapmakla görevlendirildi. Bu resmin beğenilmesi ile 1224 senesi Zi’l-hicce’sinde müderrislik rü’ûsu ile verilen Rakım Efendi, bu tarihten sonraki yazılarında “Rakımü’l müderris” imzasını kullanmaya başladı. Ayrıca sikke-i hümây’un ressamlığına ve tuğray-ı hümâyûnun tanzimine memur edildi. Hüsn-i hat muallimi olduğu Şehzade Mahmud ile olan muhabbeti, saltanatı süresince devam etti. Bu sayede ilmiye kademesinde hızla ilarleyerek 1229 Cumade’l-ahiresinde (1814) Edirne Payesini, H. 1231 / M. 1816 senesinde de Mekke Payesini elde etti. H. 1233 / M. 1818’de İstanbul Mollası olup H. 1235 / M. 1820’de Anadolu Kazaskerliği payesini elde eden Mustafa Rakım Efendi, H. 1238 / M. 1822 – 1823’te bilfiil Anadolu Kazaskeri olduğunda, muhiblerinden Keçecizâde İzzet Molla şu tarihi düşmüştür. “Eyledi tarihi nasbin nâme-i izzet rakam / Anadolu câhına Rakım Efendi verdi şan” Bu görevde olduğu esnada Nusretiye Cami’nin yazılarını yazmaya memur edildi. Bu işle meşgul olduğu sırada felç geçirdi. İki sene bu halde yaşadıktan sonra H. 1241 senesi Şaban ayında (Mart 1826) vefat etti. Vasiyeti üzere Karagümrük’te, daha sonra eşi Emine Hanım tarafından inşa ettirilecek olan türbe ve medresenin arsasına defnedildi. Türbesinin dışındaki celi sülüs kitabede kendi imzası bulunmaktaysa da, bu kitabeyi vefatından sonra şâkirdi Haşim Efendi’nin yazdığı ve üstadına olan saygısından, onun ketebesini koyduğu mervidir. ” Camdan gördüğüm kadarıyla odanın birisinde iki mezar bulunmakta. Birisi normal mezarlık, diğeri sanduka şeklinde. Türbe Kültür Bakanlığı bünyesinde bulunuyor.