İBRAHİM PAŞA SARAYI – Türk İslam Eserleri Müzesi
Dikilitaşları fotoğrafladıktan sonra, Meydana bakan son yapı İbrahim Paşa Sarayı’nın önündeyiz. Burası 1983 yılından beri Türk ve İslam Eserleri Müzesi olarak kullanılıyor. Meydana cephesi bulunan en uzun yapı bu yapıdır. Yapının önünde Prizma tabeladan bilgi edinerek içeri giriyoruz.: “16. yüzyıl Osmanlı sivil mimari örneklerinin en önemlilerinden olan İbrahim Paşa Sarayı, adını Kanuni Sultan Süleyman’ın ikinci veziri olan Pargalı Damat İbrahim Paşa’dan almaktadır. Roma dönemine ait tarihi hipodromun kademeleri üzerinde yükselmiştir. Sarayın yapım tarihi tam olarak bilinmemektedir. II. Bayezid dönemine denk gelmektedir. Tarihi belgelerde adı, Atmeydanı Sarayı, Mehterhane Kasrı ya da Köşkü, Çadır Mehterleri Kasrı ve Hiyamiye Kasrı olarak da geçmektedir. İbrahim Paşa’nın 1536’da idamından sonra saray birçok kez el değiştirmiştir. Zaman içerisinde değişik amaçlar için kullanılmıştır. Bu kullanımlar sırasında bazı bölümler eklenmiş veya bazı bölümler yıkılmıştır. İbrahim Paşa Sarayı günümüze kadar gelebilmiş 16. Yüzyıl ricaline ait olan ve ayakta kalan tek örnektir. … Müstahkem görünüşlü olan saray, Osmanlı saraylarının geleneksel kabul edilen mekân organizasyonunu yansıtmaktadır. Özgün haliyle, meydana doğru alçalan bir alanda inşa edilmiş, dört avlu etrafında şekillenmiştir. At meydanına bakan cephesi 140 metre civarındadır.” Müze Kültür ve Turizm Bakanlığına bağlı. Girişte yine aynı yöntemle karekod okutarak içeri girdim. Daha geniş bir zamanda gezmek üzere hızlıca gezerek müzeden ayrıldım. Türk ve İslam tarihinin her bir dönemi için ayrı bölümler oluşturulmuş. Tek tek bütün yazıları okuyarak ve sergilenen materyalleri dikkatlice incelemek gerekiyor. Güzel planlanmış. Üst kat avlusundan Sultan Ahmet Camii muhteşem gözüküyor. Avluda kafede bulunuyor. Zamanımız olmadığı için ayrıntılı bakamadım. Müzeden çıkıp, Mehmet Akif Ersoy parkından geçerek tramvay yoluna çıkmak üzere ilerliyoruz.