GAZANFER AĞA MEDRESESİ
Kovacılar Sokağında Unkapanı yönüne doğru hafif yokuş aşağı ilerliyoruz. Nihayet sokağın bitiminde sağda köşede Gazanfer Ağa Medresesine ulaşıyoruz. Medresede halen bir STK’mız tarafından hizmet veriliyor. Medrese veya külliyenin günümüzde üç parçası bulunuyor. Medrese, Sebil ve Türbe kısımları olmak üzere… Medrese açıktı. Avlu kapısından girdiğimizde birinci avlu bahçesinde sol tarafta hazire ve sebilin avluya açılan kapısı, sağ tarafta ise Gazanfer Ağa Türbesi yer alıyor. Gazanfer Ağa Türbesi dıştan güzel görünüyor. Onikigen planlı olan türbe kapalıydı. Türbe önünde Kültür ve Turizm Bakanlığına ait tabelada Gazanfer Ağa ve türbe hakkında bilgiler yer almış: “Aslen Venedikli olan Gazanfer Ağa’nın doğum tarihi bilinmemektedir. 1559 yılında esir alınmış, Şehzade Selim’in maiyetinde bulunmuştur. Selim’e taht yolu açılınca, onunla birlikte İstanbul’a gelip saraya giriştir. Sultan III. Murad ve III. Mehmed zamanında dülbend gulamlığı, hasodabaşılık, bâbüssaâde ağalığı gibi önemli görevlerde bulunan Gazanfer Ağa, nezaretinde bir çok vakfı da idare etmiştir. Siyasi kimliğinin yanı sıra kitap tercümeleri yaptırmış, bazı minyatürlü kitapların hamiliğini üstlenmiş, dönemin şair ve alimlerini de himaye etmiştir. Gazanfer Ağa 1603 yılında idam edilerek bu türbeye defnedilmiştir. Türbe, kesme taştan yapılmıştır. Yapı onikigen planlı olup kasnaksız bir kubbeyle örtülüdür. Önünde tek gözlü bir girişi vardır. İki sıra pencereyle aydınlanmaktadır. Medreseye bitişik olan batı yönünde alt sıra pencereler yerine altı dolap nişi yerleştirilmiştir. Üst sıra pencerelerin üzerinde rûmilerden oluşan kalemişleri yer almaktadır. Türbede Gazanfer Ağa ve kimliği bilinmeyen iki kadın medfundur.” Dış avludan iç avluya giriyoruz. İç avlu ortasında küçükte olsa bir süs havuzu, cümle kapısının tam karşısında diğer hücrelerden büyükçe kubbeli mescid-dersane yer alıyor. Avlunun üç yanı hücrelerle çevrilidir. Toplam 15 adet küçük oda ve bir adet büyük oda /salon yer almaktadır. Her bir hücrede / odada çeşitli branşlarda atölyeler bulunmaktadır. Her bir odaya atölye ismine göre değil de Dersaadet, Fatihan, Hamidiye, Muradiye, Süleymaniye, ve Mahmud Sami Ramazanoğlu Kütüphanesi gibi isimler verilmiş. Odalardan birinin ışığı yanıyordu. Camdan gördüğüm kadarıyla içeride hüsni hat yazıyor zannettiğim zata, kapıyı aralayarak kapısı kapalı olan Dersaneye girilip girilmediğini soruyorum. O da girebileceğimi söylüyor. Oda 10 kişi alacak büyüklükte ve sandalye konulmuş. Burada haftalık dersler veriliyor. Giriş kapısının tam karşısındaki büyük odaya giriyoruz. Büyükçe salon dört tarafı yer minderiyle kaplandığından daha da geniş gözüküyor. İki sıra pencere ile aydınlık ve ferah bir ortam oluşmuş. Salon oldukça sade. Tek tablo Kabe-i Muazamanın kapısının küçültülmüş hali. Salondan çıkıp avluda son fotoğraflarımı çektikten sonra külliyeden ayrılıyoruz. Külliyenin bir cephesi Bulvara bakıyor ve Unkapanı / Bozdoğan Kemerine sıfır noktada. Külliyeden çıkışta sağda tam köşede külliyenin parçası olan Gazanfer Ağa Sebili yer almaktadır. Sebilin bir köşesinde bulunan prizma tabelada Gazanfer Ağa Külliyesi hakkında bilgi verilmiş: “Medresenin 1596 tarihli vakfiyesine göre Sultan III. Mehmet’in (1595 – 1603) Kapı Ağalarından, Hasodabaşısı Gazanfer Ağa tarafından Mimarbaşı Davut Ağa’ya yaptırılmıştır. Medrese 1782 yangınında harap olmuş, çeşitli zamanlarda onarılmıştır. Medresenin avlusu kare planlıdır. Kesme küfeki taşı ile yapılmış olup, batı yönündeki duvarları taş ve tuğla dizilerinden oluşturulmuştur. Medresenin doğu cephesinin ortasındaki kapı basık kemerlidir. Baklava başlıklı oniki sütunun taşıdığı revakların üzeri pandatifli geçişlerle 16 kubbe ile örtülmüştür. Revakların arkasındaki giriş dışında medrese U şeklinde 14 hücreden meydana gelmiştir. Güneybatı köşesine ise bir oda daha eklenmiştir. Medrese hücreleri kare planlı, üzerleri de pandatif kubbelerle örtülmüştür. Bu odalar birer kapı ve pencere ile avluya açılmaktadır…” (Külliye hakkında ayrıntılı bilgi edinmek için Diyanet İslam Ansiklopedisinin GAZANFER AĞA KÜLLİYESİ maddesine bakabilirsiniz). Ansiklopediden konuyu okurken bulvar açılırken yıkılan cami ve tarihi eserlerden bahsetmesi dikkatimi çektiğinden sizlerle ayrıca paylaşıyorum: “Cumhuriyet döneminde medreseler kapatıldıktan sonra yıkılmaya bırakılan külliye, Lütfi Kırdar’ın İstanbul vali ve belediye başkanlığı yıllarında açılan yeni Atatürk Bulvarı’nın tam kenarında kaldığından bütün perişanlığı ile meydana çıkmıştı. Bulvarın iki tarafına rastlayan Sekbanbaşı, Revânî Çelebi, Yahya Güzel mescidleri, Kırkçeşmeler gibi pek çok tarihî eserin arsalarını kazanmak için yıktırılıp ortadan kaldırılmasına karşılık bu külliye kurtulmuş ve 1943-1944 yıllarında Ekrem Hakkı Ayverdi tarafından tamir edilmiştir. İstanbul Belediyesi burayı Şehir Müzesi olarak düzenlemiş ve İstanbul’a dair çeşitli eserleri teşhir etmiştir. Belediye Başkanı Bedrettin Dalan döneminde bu eserlerin bir kısmı Yıldız Sarayı’ndaki mekânlara taşınmış ve boşalan Gazanfer Ağa Medresesi Karikatür ve Mizah Müzesi olarak yeniden düzenlenmiştir. 1994’te bu müzenin de kapatılmak istenmesi üzerine baş gösteren tartışmalar sonunda burası müze halinde bırakılmıştır…” 2014 yılından itibaren ise STK’ya devredilmiş olup amacı doğrultusunda kullanılmaktadır.