ALTIN KAPI / YALDIZLI KAPI-Porta Aurea



2- Altın Kapı / Yaldızlı Kapı (Porta Aurea)
Bizans döneminde kara surları üzerindeki en önemli ve dikkate değer kapı imparatorların sefere gidiş ve dönüşlerinde kullandıkları, Selanik’ten Roma’ya kadar devam eden ünlü Via Egnetia yoluna açılan Porta Aurea, Altın Kapı idi. Sur kapılarının en gösterişlisi ve hakkında en çok yazı yazılanı, Yunanca telaffuzu ile “Oraia” denilen kapı, bu sıfatla “güzel” kapı anlamında kullanılmaktaydı. Bugün üzerinde bulunmayan kapı kanatlarındaki altın kaplamalardan dolayı bu ismi alan kapı, Yaldızlı Kapı olarak da bilinmektedir. Altın Kapı, aslı ortadaki olmak üzere üç girişten müteşekkil olup yanında, kapıdan ileriye doğru çıkmış her biri 18,34 m genişliğinde kare şeklinde, Marmara mermeriyle kaplı iki kule bulunmaktadır. Bu muntazam kulelerin saçak silmelerinin köşelerindeki kartal kabartması da dikkat
çekicidir. Kapının en üst kısmında bugün sadece gravürlerde gördüğümüz muzaffer imparatorun şehre fillerin çektiği bir arabayla girişini gösteren, büyük ihtimalle de Theodosios’un, heykeli bulunmakta idi. Ayrıca Hammer’in yazdıklarından öğrendiğimize göre bir tanrıça heykeli ve bir de haç aynı kapının üzerinde yer Almaktaydı. Bu haç Pagan-Hristiyan Constantinopolis’in abideleri üzerinde sıkça karşılaşılan bir figürdür. O dönemde halk zafer tanrıçalarına gösterdiği saygıyı bu tarz figürlere de gösterirdi. Bu heykel ve figürlerin tamamı Bizans döneminde gerçekleşen depremlerde yıkılmıştır. Zamanla eski ihtişamını kaybeden Altın kapılar daha Bizans döneminde doldurularak kapatılmıştır. Ortadaki asıl kapı 15,50 metre yükseklikte 8,50 metre genişliktedir. Kapının üzerinde yakın zamana kadar harf deliklerinden anlaşılabilen bir kitabesi olduğu bilinmektedir. Bu kitabede “AVREA SAECLA GERİT QVİ PORTAM CONSTRVIT AVRO” yani “Kapıyı altın olarak yaptıran altın bir devir yarattı.” ibaresi bulunmaktaydı. Jean Ebersolt, Doğu seyyahlarının hatıralarından derlediği kitabında, 1920’lerde kapının bütün tezyinatlarının silindiğini söylüyor. Bazı İstanbul araştırmacıları I. Theodosios’un (hd.379-395) 388 yılında Maxime üzerindeki muzafferiyetinden sonra kapıyı inşa ettirdiğini yazıp anıtsal Zafer Takı’nın II. Theodosios (408-450) zamanında surlarla birleştirildiğini iddia etse de konu ile ilgili bir makale yazan Schwein furth kapının kara tarafı surları yapılırken, 425 yılında inşa edildiğini söyler. Nitekim bu gün yerinde bulunmayan kapı kitabelerinden bir diğerinde “HAEC LOCA THEUDOSIUS DECORAT POST FATA TYRANNI” yani “Tiranı yok ettikten sonra Theodosios burayı süsledi” ifadesi II. Theodosios’un 423 yılında İtalya’da başkaldıran tiran Primecerius’u yendiği olaya atıf yapmaktadır. I. Theodosios ise Sultanahmet Meydanı’nda Dikilitaş sütunundaki yazıtta “Tiranlara karşı zafer kazanan” biri olarak tasvir edilir. Gerçekten de o, tahta ortak olmak isteyen tiranlar Maxsimus ve oğlu Victor’u yenmiş ve adını anıtlara bu şekilde kaydettirmiştir. Dolayısıyla buradan kapıyı yaptıran imparatorun II. Theodosios olduğu kesinleşir. Daha Bizans döneminde bu üç kapının örülerek kuşatmalara karşı dayanıklı hale getirildiği bilinmektedir. İstanbul’un fethinden sonra bu kapı ve sütunlar bir duvar ile birleştirilerek yeni inşa edilen Yedikule Hisarı’na bağlanmıştır. Böylece imparatorların şaşalı törenlerle şehre girdiği kapı ilerleyen yıllarda bir zindana dönüştürülmüştür. Altın Kapı sadece imparatorların kullandığı bir protokol kapısı olup halkın şehre girişi ve çıkışı için kuzeyde bir başka kapı daha açılmıştır. Altın Kapı’nın hemen önünde, ön surda Küçük Altın Kapı olarak adlandırılan bir kapı daha bulunmaktadır. Mimari bakımdan asıl kapı kadar önemli olmayan bu kapıya Osmanlı döneminde tamir edilip bugün yerinde olmayan Sultan II. Mahmut’a ait bir tuğra ve Osmanlı Devleti arması asılmıştır. Ancak tuğra 1992’de, arma da daha sonra çalınmıştır. Bazı seyyahlara göre bronzdan bazı seyyahlara göre altından kapı kanatları Latin işgalinde yağmalanarak yok edilmiştir. Seyyah ve doğabilimci P. Gyllius, İstanbul’un Tarihi Eserleri adlı eserinde kapıda yer alan mermerden iki sütunu ve bunları süsleyen kabartmaları ve revaklı yolu ayrıntılarıyla anlatır. Bu kabartmalardan birinde Parnassos Dağı resmedilmiş, kollarını kaldırmış Musaların Pegasus ile kavgaları anlatılmıştır. Bir diğeri Phaeton’un düşüşünü, bir diğeri cehennemlerin bekçisi olarak adlandırılan Cerbere’i götüren Herkül’ü, bir diğeri uyuyan Adonis’i ile ona yaklaşan Venüs’ü ve meşalesini vermek üzere olan Cupidon’u temsil ediyordu. Diğerleri de benzer mitolojik sahneler ihtiva etmekteydi. İstanbul’un fethinden sonra da muhafaza edilen bu kabartmaların 1620’lere kadar bir şekilde korunduğu ancak İstanbul’da İngiltere elçisi olarak bulunan Sir Thomas Roe tarafından, aldığı izinle yerlerinden söküldüğü dönemin kaynaklarında belirtilmektedir. Bu durum karşısında tepki gösteren mahalle sakinlerinden çekinilmiş ve levhalar söküldükleri yerde bırakılarak yok olmalarına sebebiyet verilmiştir. Osmanlı dönemi depremlerinde de zarar gören Altın Kapı ve Küçük Altın Kapı 1960’larda Mimar Cahide Tamer başkanlığında yapılan bir restorasyon ile bugünkü halini almıştır
Bu bölüm, Kara Tarafı Sur Kapıları başlığı altında Fatih GÜLDAL tarafından kaleme alınmıştır.
Kaynak:
Dersaadet’in Sur Kapıları, Editör; Yusuf ÇAĞLAR, Metinler; Semavi EYİCE, Süheyl ÜNVER, Fatih GÜLDAL, Ömer Faruk ŞERİFOĞLU, Proje Koordinasyon; SUR ÇELİK KAPI
