ŞEYH EBU’L VEFA CAMİİ
![]() |
ŞEYH EBU’L VEFA CAMİİ |
İnşa Tarihi: Fatih Dönemi |
Banisi: |
Adres: Hacı Kadın Mahallesi Vefa Caddesi No: 46 Fatih / İstanbul |
HARİTADA GÖSTER |
Yeniden Tamir / İnşa Tarihi: |
Kitabesi (Osmanlıca Türkçesi): |
Vefa Caddesi üzerinde sağ tarafta Şeyh Ebu’l Vefa Camii bulunmaktadır. Caminin duvarında bulunan tabelada Ebü’l Vefâ Konevi ismi altında şöyle yazmaktadır. “İstanbul’daki meşhur velilerden. İsmi Mustafa bin Ahmed, lakabı Muslihuddin’dir. Şeyh Vefâ, Ebü’l Vefâ, İbn-ül-Vefa da denir. Konya’da doğdu. Doğum tarihi bilinmemektedir. 1490 (H.896) tarihinde İstanbul’da vefat etti. Zahiri ilimleri Edirne’de Debbağlar Camii imamı Şeyh Muslihiddin’den aldı, batıni sülukunu ise evliyanın büyüklerinden Abüllatif-i Kudsi’nin irşadında yaptı. Tasavvufta yolu Sühreverdi meşrebidir. İslamiyete uymakta son derece titiz davranırdı. Sözleri gayet belig ve açık olup herkesin onu dinlemek ve yüzünü görmek için aşık olduğu bir zattı. Fatih Sultan Mehmet Han da aşıkları arasında idi. İstanbul’umuzun Fatihi bir gün ziyaretine gelip görüşmek istedi. Kabul etmedi. Mehmet Han, “Gördün mü lala, Bizans’ın aşılmaz denen surlarını aştık da, bir gönül sultanının tahta kapısından içeri girmeye muvaffak olamadık” diyerek hüzünle geri döndü. Sultan’ın gözünde birkaç damla yaş görüldü. Ebü’l-Vefa hazretleri bunu duyunca ağladı. Kendisine sebebi sorulduğunda, “O bizim sohbetimizin tadını alsa, sultanlığı bırakırdı. Dostluğumuz, sohbetimiz, birçok vatandaşın işinin yarım kalmasına sebep olurdu. Mesuliyetten korktuk” dedi. Sultan ikinci Bayezid-i Veli de, Ebü’l Vefa hazretlerini çok severdi. İlminin, yaşayışının hayranı idi. Bu sebepten vefat ettiği zaman cenaze namazında bulundu. Hatta o esnada, kefenini açıp, yüzüne bakarak, eskiden beri olan hasret ateşini bir parça gidermek istedi. Kefenini açıp baktıklarında, Ebü’l Vefa hazretleri yüzünü sağ eliyle kapatmıştı. Kendisine, şehrimize, şu kadar ağırlıktaki taşı kaldıran ve şu kadar ağır yük taşıyan birisi geldi dediklerinde; “Abdest ibriğini taşımak, ondan daha zordur” sözleriyle nefese işaret ederek, dinleyenleri hayran bıraktı. Caminin duvarları kesme taş ve tuğladan örülmüştür. Çatısı bir ana kubbe iki yarım ve bir küçük yarım kubbe, son cemaat yeri ise beş küçük kubbe ile örtülmüştür. Mihrabı, minberi ve kürsüsü mermerden mamüldür. Kesme taştan tek şerefeli bir minaresi vardır. Avlusunda pek çok kabrin bulunduğu haziresi, külliyeye ait medresenin kalıntıları ve Şeyh Ebü’l Vefa Hazretleri’nin çilehanesi ve türbesi bulunmaktadır.” Caminin dış avlusundan içeri girdiğinizde sağda ve solda mezarlıklar bulunmaktadır. Şeyh Ebu’l Vefanın kabri burada medfundur. Türbede Ebü’l Vefa’nın bir yanında kız kardeşi, Şehy Ali Dede Vefayî, diğer yanında Şeyh Davûd-û Vefâyî Rûmî ve Şeyh Abûllatîf Vefayî Rûmî hazretleri yatmaktadır. Ebü’l Vefa İstanbul mutasavvıfları içerisinde önde gelenlerdendir. Üsküdar’da Aziz Mahmut Hüdayi, Beşiktaş’ta Yahya Efendi, Beykoz’da Yahya Efendi önemli değerlerimizdendir. İslam ansiklopedisinden caminin ve hamamın Fâtih Sultan Mehmed tarafından Muslihuddin Mustafa Efendi adına yaptırıldığı bilgisine ulaşıyoruz. Medresenin ise II. Bayezid zamanında inşa edildiği düşünülmektedir. Zamanla cami ve hamam tamamen yıkılmış, betonarme olarak 1990’lı yıllarda yeniden inşa edilmiş… (Ebu’l Vefa hakkında ayrıntılı bilgi için İslam Ansiklopedisi Muslihuddin Mustafa maddesi, ve İslam Ansiklopedisi Şeyh Vefa Külliyesi maddesi,E.T:16.11.2021)















