DURAK: EDİRNEKAPI
PROJENİN ADI ADIM ADIM TARİHİ YARIMADA | | |
3. DURAK EDİRNEKAPI | | |
YAZAN Tayfun NASUHBEYOĞLU | | |
TARİH VE SAAT 2 Ekim 2021 Cumartesi (10.26 – 13.30) | | |
HANGİ MAHALLELERDEN GEÇTİK? KARAGÜMRÜK, DERVİŞALİ, AYVANSARAY | ||
GEZİ GÜZERGAHI SAYFANIN EN ALTINDA VERİLMİŞTİR |
-MİHRİMAH SULTAN KÜLLİYESİ —MİHRİMAH SULTAN CAMİİ —MİHRİMAH SULTAN MEDRESESİ —MİHRİMAH SULTAN SIBYAN MEKTEBİ —MİHRİMAH SULTAN CAMİİ HAZİRESİ —GÜZEL AHMET PAŞA TÜRBESİ —GÜLZAR BABA KABRİ |
Tarihi Yarımada gezimize bu hafta Edirnekapı bölgesinde devam ediyoruz. Kapalı ve ara ara yağmurlu kasvetli bir hava da yola çıktık. İlk durağımız Mihrimah Sultan Camii. Aracımızı hemen caminin önündeki caddeye park ederek gezimize başlıyoruz. Mihrimah Sultan Camiine daha önceden bir kaç kez gelmiştik. Bu kez surların daha bakımlı olduğunu, etrafındaki bazı binaların yıkıldığını, bazı binaların restore edildiğini gördük. Ancak sur dibinde minibüslerin kalkış durağının olması, cami avlu duvarının önüne araçların park etmesi hoş bir görüntü değil. Caminin sur dibi tarafına doğru ilerliyoruz. Caminin surlara bakan ilk kapısından içeri girdik. Girişin hemen yanında az sayıda kabrin bulunduğu Mihrimah Sultan Camii Haziresi bulunuyor. Mezarlığa bitişik Fatih Müftülüğüne bağlı Kur’an Kursu binası (Sıbyan Mektebi) göze çarpıyor. Cami avlusuna doğru ilerledik, avluda bir kaç çocuk koşuşturuyordu. Cami avlusunun yanlarda çift, ön kısımda ise tek sıra revaklar Mihrimah Sultan Medresesini oluşturuyor. Caminin avlusuna açılan revakların altında çeşitli atölyeler bulunuyor. Ancak bugün haftasonu olduğu için kapalı idi. Avluda Gülzar Baba Kabri dikkati çekiyor. Mezar taşının kitabesinin latinize hali ayrı bir tabela ile verilmiştir. Bazı kaynaklarda Gülzar Baba’nın Ni’mel Ceyş’ten olduğu bildirilmektedir. Camiye girdiğimizde onlarca çocuğun onlarca ayrı halka oluşturduğunu abilerini dinlediklerini görmek bizi sevindirdi. Bu sebeple cami içerisinde bir iki fotoğrafın dışında fotoğraf çekemedim. Bu camide hayat var. Çocuk ve gençler camileri doldurduğunda camiler gerçek fonksiyonlarını icra etmiş olacaklar. Bir an da hafızam 2009 senesine gitti. O yıl umre ziyaretine Şam gezisini de eklemiştik. Şam Emevi Camisi avlusunda yere örtü sermiş çocukları ile birlikte oturan belki bir şeyler atıştıran aileleri, avluda anne babasının gözetiminde koşuşturan çocukları hatırladım. Ne hoş bir görüntü idi. Bütün camilerimiz her zaman cıvıl cıvıl kuş sesleri gibi çocuk sesleri ile dolsa, gençler sohbet halkaları oluştursalar, avluda çocuk ve gençlerin ilgisini çeken atölyeler olsa… Sportif etkinlikler, kültür, sanat, beceri, deney vb. atölyelerde faaliyet gösterilse… Bu etkinlikler Diyanet İşleri, Milli Eğitim ve STK işbirliği ile gerçekleşse ne güzel olurdu. Her ne ise caminin avlusunu dört dönüyorum tabiri caizse. Caminin avlusuna en yakın cadde üzerindeki dükkanın üst katı -sonradan eklendiği belli- çirkin göründüğünü söylememe gerek yok. Tarihi camilerin etrafında iğreti duran bu tür binalar ya yıkılmalı, ya da kat sınırlaması getirilmeli, onarımdan geçirilmeli yani dokuya uygun olmalı. Özellikle son 20 yılda bu alanda ilerleme kat edildi. Ancak hala yapacak çok iş var. İstanbul sur içinde her adım da tarih ile karşılaşıyorsunuz. Cami girişinin arka tarafında halen Kur’an Kursu olarak kullanılan Mihrimah Sultan Sıbyan Mektebi ve yapıya bitişik arka kısmında Güzel Ahmet Paşa Türbesi bulunuyor. Arka kısmın bir odasında başka kabirlerinde yer aldığını cama yaklaşarak bakıldığında dışarıdan görebiliyorsunuz. Haftasonu olduğu için içeri girilebiliyor mu bilmiyorum. Camdan kabirler gözüküyor. Arka avluda sırtınızı camiye verdiğinizde karşıda 2-3 katlı binaları görüyorsunuz. Bu binalar Sulukule kentsel dönüşüm kapsamında yapılmış binalar. Fotoğraflamayı bitirip caminin Fevzi Paşa caddesi tarafındaki kapısından merdivenlerden iniyoruz. Hasta, yaşlı ve engelliler için merdivenin kenarına merdiven korkuluğu gibi borular üzerinde koltukla yukarı doğru veya aşağı yönde hareket eden sistem kurulmuş. Çalışır halde mi bilmiyorum. Ancak iyi düşünülmüş. Mihrimah Sultan Külliyesi hakkında ilk başta yazmam gerekenleri çıkarken yazıyoruz. Caminin bu kapıdan girişinde sağda bulunan Prizma tabelada Mihrimah Sultan Külliyesi başlığı altında yazılanları okumaya başlıyoruz: “Mihrimah Sultan tarafından 1565 yılında Mimar Sinan’a yaptırılan külliye; cami, 17 hücreli medrese, sıbyan mektebi, çifte hamam, türbe, çeşme, ve bir sıra dükkandan meydana gelmiştir. Sözü edilen dükkanların bir kısmı yol genişletme çalışmaları sırasında yıkılmıştır. Cami, dikdörtgen planlı ve fevkanidir. Sinan, bu camide yeni bir araştırma ile dört paye üzerine oturan 15metre çapında ve 27 metre yükseklikteki büyük ana kubbeyi, yanlara doğru kemerlerle genişletmektedir. Cephelerde toplamda 204 pencere yer alır. Caminin tek şerefeli kesme taştan yapılmış kurşun külahlı minaresi bulunmaktadır. Üç adet giriş kapısı olan caminin mihrabı beyaz mermerden yapılmış, altın yaldızlı, mukarnas …… kitabeli ve sekiz sıra sarkıtlıdır. “U” biçimindeki medrese odalarının çevrelediği cami avlusunda, 16 sütunlu, konik çatılı, mermer hazneli şadırvanı olup avluya iki kapıdan girilmektedir. Caminin sol giriş kısmında musallası, ön kısmında geniş bir bahçesi ve kullanılan kuyusu yanında küçük bir haziresi vardır. Külliye içinde yer alan ve caminin sağ tarafında bulunan sıbyan mektebi, üç kubbeli dam örtüsüne sahiptir. Yapı biri kubbeli diğeri ise ayna tonozlu iki mekânlı olup, geometrik geçmeli, mermer şöveli kapıdan birbirine geçilmektedir. Bitişiğindeki yapıysa Güzel Ahmet Paşa Türbesi’dir. Çifte haham ise 1900’lü yılların ilk çeyreğine kadar faaliyet göstermiştir.”
Caminin duvarındaki mermer tabelada ise farklı olarak; “H. 973 tarihinde 3 yıl gibi kısa sürede inşa edildiği klasik Osmanlı mimarisinin en güzide eserlerinden birisi olduğu vurgulanmaktadır. 1719 ve 1894 yıllarında deprem sonrasında tamirler görmüş, 1956-57 yıllarında Vakıflar idaresince bakımlı duruma getirildiği” yazmaktadır.
–AYA YORGİ KİLİSESİ (Ayios Yeoryios Kilisesi) –EDİRNEKAPI PARKI –ÇAKIRAĞA CAMİİ |
Caminin önündeki parktan geçerek restore edilmiş Aya Yorgi Kilisesine doğru yöneliyoruz. Kilise kapalı, zili bir kaç kez çaldık belki açan olur diye, nafile açan olmadı. Kilisenin etrafında uygun açıklıklardan fotoğraf çekiyoruz. Sur dibinde minibüsçüler derme çatma baraka gibi bir yerde oturmuş saatlerinin gelmesini bekliyorlar. Görüntü estetik değil. Buraya estetik bir dinlenme istasyonu türü bir şey yapılabilir. Ya da tümden kaldırılabilir. Kilisenin sur dibi tarafına bakan kısımda etrafı çevrili bir yapı vardı. Ya yıkılacak ya da restore dilecek diye düşündük. İçeriye köpek bağlamışlar. Köpeğin havlamasından dolayı fazla yaklaşamadık. Mihrimah Sultan Camii önünde yer yeşil alan kilisenin de içerisinde olduğu Edirnekapı Parkı olarak isimlendirdik.
Çakırağa Camii Tamir Kitabesi (7 satır-2 sütun) 1 Zîb-i evreng-i hilâfet Hazret-i Abdülhamîd Bahr ü berr hâkânı dünyanın ulû şâhenşehi 2 Eyledi her bir yeri maʻmûr [u] âbâdân hep Bir mahal yokdur ki olsun lutf-ı şâhîden tehî Kitabenin tamamını okumak için bakınız! |
Tekfur Sarayı ve Kariye Camini görmek üzere caddenin karşı tarafına geçtik. Fatih Sultan Mehmet’in heykeli ve önündeki yerden fışkıran fıskiyeleri geçerek surlara doğru yürüyoruz. Surların iç kısmına nasıl ulaşacağız diye etrafı kolaçan ederken surun köşesindeki burcun yanında kafe görüyoruz. Merakla kafeye doğru merdivenlerden çıkıyoruz. Merdivenleri çıktığımızda bu yolun surdibi boyunca Ayvansaray’a doğru aşağı yönde devam eden yol olduğunu anlıyoruz. Sur dibinden aşağı doğru Hoca Çakır Caddesi boyunca iniyoruz. Yol boyunca sol tarafımızdaki surlar çoğu yerde onarılmış. Surlara doğru yukarı çıkan merdivenlerin girişi kapatılmış. Bazı kemerlerin altı -az da olsa- patates ve soğan deposu olarak kullanıldığını görüyoruz. Caddede ara ara restore edilmiş veya tarihi görünüm verilmiş apartmanlara rastlıyoruz. Biraz daha yol aldıktan sonra Tekfur Sarayı Müzesi tabelasını görüyoruz. Müzeye ulaşmak için bir süre daha yürüyoruz. Müze Edirnekapı’ya göre Ayvansaray’a daha yakın… Hoca Çakır Caddesi üzerinde sağda -ki zaten sol tarafımızda surlar var- küçük bir mahalle mescidi Çakırağa Camii vardı. Kapısı kapalıydı. Dıştan fotoğraf çekmekle yetindik. Cami mermer tabelasındaki yazılar biraz silinmişti. Altındaki ikinci bir tabeladaki yazıda “Caminin 15.yüzyılda Fatih Sultan Mehmet’in sekbanbaşılarından Çakır Ağa tarafından yaptırıldığı, ilk yapılışının kargir minareli ahşap bir mescid olduğunu, 1918-20’li yıllarda yıkıldığı, sadece temeli ve banisinin kabrinin kaldığını, 1987 senesinde hayırseverler tarafından yeniden ayağa kaldırıldığı” ibaresini görüyoruz. Mermer tabelanın üzerinde minare kaidesinde 7 satır 2 sütun bir tamir kitabesi yer alıyor. Kitabenin sol alt kısmında 1304 tarihi not düşülmüş. 1886-1887 yıllarında 2. Abdülhamid döneminde tamir görmüş veya yeniden inşa edilmiş.
Tekfur Sarayı Müzesine ilk kez geliyoruz. Yukarıdan itibaren kesintisiz devam eden surlarda kısa bir açıklık var. Bu açıklıkta spor kulübü binası ve futbol sahaları yer alıyordu. İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından 3 yıl önce onarımı biterek ziyaretçiye açılmış. Hava hafif yağışlı, ara ara sıra yağmur biraz daha şiddetini artırıyor. Yağmura yakalanmadan güvenlikten içeri HES kodumuzu göstererek giriş yapıyoruz. Kemerli kapıdan girdikten sonra sizi büyükçe bir avlu bekliyor. Avluya girdikten sonra hemen sağ tarafında Tekfur Sarayının hikayesi anlatılıyor. Yazıdan “III.Ahmed dönemi sadrazamlarından Damat İbrahim Paşanın geleneksel üretimleri canlandırma politikaları kapsamında İznik’ten çini ustaları ve fırın planları getirtilerek çini atölyesi kurulmasına ön ayak olduğunu” öğreniyoruz. Avluda Doğu Roma (Bizans) dönemine ait mermer sütun kalıntıları sergileniyor. Avlunun zemini ahşapla kaplı. Ahşaptan köprüler ile diğer bölümlere geçebiliyorsunuz. Tekfur Sarayı Binası avludan bakıldığında 3 katlı bir yapı. Yapının giriş katında Surdibi bölgesinin maketi sizi karşılıyor. Bilgilendirme ekranında sarayın tarihçesi ve geçirdiği serüveni sesli bir şekilde izleyebiliyorsunuz. Üst kata ahşap merdivenlerden çıkıyoruz. Üst katta binada yer alan ve kazılarda ortaya çıkan eserler, -bir kısmı parçalanmış olarak- kategorik olarak camekan arkasından sergilenmiş. Camekanına bitişik ekranda sergilenen eser türüne ait yapım hikayesi video formatında görüntülü olarak 2 dilde anlatılıyor. Gerçekten güzel düşünülmüş, kaliteli bir iş çıkarılmış. Örneğin “Tekfur Sarayı kazılarında bulunan cam üretimi artıkları ve aynı dönemde yapılmış benzer örnekler”, “Tekfur Sarayı fırınlarında üretilen çömlekler ve benzer örnekleri” gibi. En üst kata çıkmadan yine dijital görseller pano da Doğu Roma (Bizans) şehri oluşturan unsurlara ait bilgiler ile birlikte sunulmuş. Dijital ekranda kilise, ticaret, gibi kategorilerden birisini seçtiğinizde ona ait görseller geliyor. Klasik müze anlayışının yanında dijital imkanlarda kullanılarak, dijital müzecilik örnekleri verilmiş.
En üst kata çıkıyoruz. Merdivenin hemen yanında çinilerle süslü mihrab sizi karşılıyor. Panodaki bilgilerden bu mihrabın Kandilli Camii Mihrabı olduğunu anlıyoruz. Panoda yazan “Kandilli vapur iskelesi yakınında yer alan camii, I. Mahmud’un emriyle 1751’de yaptırılmıştır… Caminin mihrabı, Tekfur Sarayı çini atölyesinde üretilen çinilerle kaplanmıştır.” açıklamayı okuyoruz. Ancak bu cami mihrabı imitasyondur diye düşünüyorum. Tekfur Sarayında üretilen çinilerin kullanılan alanlardan bir örnek olsun diye buraya konulmuş. Mihrabı süsleyen çiniler, motifleri büyük emek ürünü. Hemen mihrabın yanında Tekfur Sarayında üretilen çiniler oluşan bir eserin -bir başka imitasyon- ünlü Louvre Müzesinde olduğunu anlıyoruz. Tekfur Sarayında üretilen 19.yy Eyüp Seramik örnekleri, birbirinden güzel renkli testiler, şamdanlık, tabak vb örnekler sergilenmiş. Bu arada Eyüp Çömlekçileri başlıklı pano ilgimizi çekiyor. “İstanbul’da Roma ve Bizans (Doğu Roma) dönemlerinde çömlek üretildiği, kara surlarının Haliç’te deniz surları ile birleştiği bölgeye ‘ceramica’ adı verildiği ve tuğla üretiminin yoğun olarak burada yapıldığı”, Osmanlı Devleti döneminde bu bölgede çömlekçilerin varlığının bilindiği, bu mahalledeki son çömlekçi atölyesinin 1936 yılında kapandığı belirtiliyor. İstanbul sur dışında en yakın ilçesi Eyüp Sultan ‘da 15.yüzyıldan beri çömlekçiler Mahallesi bulunmaktadır. Çömlekçiler Arkası, Arpacı Hayretin ve Çömlekçiler isimli sokaklar Eyüp Sultan’da çömlek atölyelerinin bulunduğu yelerdi. Bu mahallede yapılan araştırma ve kazılar neticesinde “kaba yapılı geç Osmanlı üretimi” örneklerine rastlanmıştır.
Bir başka panoda Tekfur Sarayında bulunan fırınların planı yer alıyor. Fırın 9 bölümden oluşuyormuş. (Ateşlik (Külhan), Delikli Alan, Üst bölüm, Tonoz, Tüteklik, Pencere, Raf, Makara, Yalıtım Çukuru) Bu müzede dijital materyaller çok iyi şekilde kullanılmış. Duvara yansıtılan ışıkta cami duvarlarını süsleyen çini örnekleri, Ayetel Kürsi hat örneği harika bir kompozisyon oluşturmuş. Müzede çocuklarda unutulmamış. Dijital çini motiflerini yap-boz olarak oynayabiliyorsunuz. Yine dijital olarak İstanbul ve birçok ülkeden seçtiğiniz cami ve tarihi eserleri dev ekrana yansıtan bölüm güzel düşünülmüş. İstanbul’da çinlerle kaplı camilerin isimleri ve kullanılan çini motiflerinden örnekler sunulmuş (Ağalar Camii, Mehmetağa Camii, Topkapı Sarayı Harem Camii gibi). Yine Cezeri Kasım Paşa Camiinden birebir kopyalanan “Kabe Panosu” ilgi çekici. Caminin kitabesinde çinilerin 1726 senesinde “İznikli Osman Bin Ahmed tarafından yapıldığı yazmaktadır. Eserin aslının Ankara Vakıf Eserleri Müzesinde olduğunu öğreniyoruz. 1734-35 yılları arasında yaptırılan Hekimoğlu Ali Paşa Camiinin içinin de Tekfur Sarayı çini atölyesinde üretilen çinilerle kaplanmıştır. Ki bu camide de Kabe’yi gösteren panodur. Kabe tasvirli pano, 1×1 metre boyutunda 16 çini karodan oluşmaktadır. Meraklısı için bu cami Davutpaşa – Koca Mustafa Paşa arasında yer almaktadır.
Ziyaretimizde en son üst katın içerisinden merdivenle çıkarak seyir terasına ulaşıyoruz. Tarihi Yarımadadaki surlara ilk kez çıkıyoruz. Terastan İstanbul manzarasına bakıyoruz. Hava kapalı olduğundan görüş alanımız sınırlıda olsa Çamlıca’daki kuleye kadar bir çok yer görülebiliyor. Seyir terasından da bol bol fotoğraf çektikten sonra müzeden -emeği geçen herkese teşekkür ederek ayrılıyoruz.
Tekfur Sarayından çıktıktan sonra hemen aşağıdaki camiyi görüyoruz. Geriye dönüşü bu camiyi de gördükten sonra başlatıyoruz. Cami bahçeli, küçük, sevimli bir camii. En azından etrafı açık. Cami tek isimle anılmıyor. Her halde her dönemde farklı isimli anılmış olmalı ki cami duvarındaki tabelanın birisinde “Adile Şah Kadı Hatice Sultan Camii” yazarken altındaki tabela da -tabela Fatih Müftülüğü tarafından hazırlanmış- “Hatice Sultan Camii” altında parantez içerisinde “Şişehane Mescidi” yazmaktadır. Yazıda mescidin III. Mustafa’nın kızları Beyhan ve Hatice Sultan tarafından anneleri Adile Şah Kadın’ın ruhu için Hicri 1220 Miladi 1805-06 tarihinde yaptırıldığı notu düşülmüş. Evvelce civarın da bulunan şişe atölyesinden dolayı “Şişehane Camii” olarak ta anılmış. Caminin içerisine girdiğimizde caminin ana bölümünün kapalı olduğunu ancak üst katın -hanımlar bölümünün- açık olduğundan merdivenden hanım ve Zeynep önde ben arka da bu saatte yukarıda hanım olmaz umuduyla yukarı çıktık. Oradan caminin iç kısmını fotoğrafladık.
Camiyi solumuza alarak Sulu Sokağından aşağı doğru ilerliyoruz. Sağa dönüyoruz. Bu cadde Mumhane Caddesi. Caddede 30 metre kadar yürüdükten sonra sonra sokak ikiye çatallaşıyor. Mumhane Caddesi sol taraftan devam ediyor. Sağdaki kalan sokak Edirnekapı başlangıcından beri devam eden Hoca Çakır Sokak. Çatalın ortasında etrafı taş duvarla çevrili giriş kapısından birisinin sacla kapatıldığı tarihi metruk bir yapı görüyoruz. Duvarların dışından içeride ayakta kalan bir yapı gözükmüyor. Biz Hoca Çakır Sokağına giriyoruz. Taş duvarın dışında ayakta 2 kapı kalmış. 2 sütun üzerine kurulu kapının üzerinde güneş figürü ve yazılar var. araştırdığımız kadarıyla Hoca Çakır Sokağı, Mumhane Caddesi, Beşirgazi Sokağı ve Yanbolu Sokağı arasında kalan bu metruk yapı Kasturya Sinagogu. Hoca Çakır Sokağında büyük avlu kapısının tam karşısında 2 katlı bir yapı daha bulunuyor. Muhtemel Kasturya Sinagogunun bir parçası. Yapı olarak sıbyan mekteplerine benziyor. Ancak kapı girişleri farklı kültürlerin ürünü. Sinagog, Makedonya’nın Kastoria şehrinden gelen Museviler tarafından inşa edilmiş. Tarihi kesin olarak bilinmiyor. Ancak ilk yapının Fatih döneminde yapıldığı hakkında bilgiler bulunmaktadır. 19. yy. başında ise kapsamlı onarım geçiren yapının ana giriş kapısı 1895 tarihlidir. 20 yy. ortalarında cemaatin azalması ile terk edilmiş ve zamanla harap olmuştur.
Mumhane Caddesinin sonuna kadar devam ediyoruz. Sola doğru baktığımızda Minaresi onarımda olan küçük bir camii gördük. Caminin hemen yanında büyük bir bahçesi olan Molla Aşki Teras Cafe vardı. Haliç manzaralı kafe gezdiğimiz saatlerde sakindi. Kapısında “müşteri olmayanlar giremez” ibaresini görmek bize çok itici geldi. Bizde bahçe içerisinde ilerlemedik. İşletme sahibi kişilerin gönüllerinin ne kadar da dar olduğunu düşünmeden edemedik. Kafeye bitişik Molla Aşki Camiine doğru ilerliyoruz. Cami duvarında ki tabelada; “Caminin Fatih Devri şair ve devlet adamı Ni’me’l-ceyşlen Aşki Mehmed Efendi tarafından inşa ettirildiğini, caminin giriş kapısında bulunan kitabede ise Fatma hanım tarafından 1238/1822 de ihya edildiği bildirilmektedir. Yuvarlak kemerli ince uzun pencerelerin üslubundan II. Abdulhamid döneminde de bir tamirat gördüğü anlaşılmaktadır. İlk yapıldığı dönemden bir iz kalmayan kagir duvarlı, ahşap çatılı caminin bânisinin kabri mihrab duvarı önündedir.” ibaresini okuyoruz. Cami açık küçük güzel bir mescid. Fotoğraf çektikten sonra ayrılıyoruz. Geldiğimiz yöne doğru ilerleyerek Kariye Camine doğru yol alıyoruz. Yolda onarılmış yada yeniden aslına uygun yapılmış klasik 2-3 katlı evleri görüyoruz. Kazmacı Sokakta ilerlerken duvarları kırmızı tuğlalı küçük bina dikkatimizi çekiyor. Kapısının üzerinde haç bulunduğundan kiliseye ait olduğunu anlıyoruz. Binanın diğer cephelerini görmeden yola devam ediyoruz. (Daha sonra google earttan bu yapının görmediğimiz diğer kapısında “Tekfursaray Panayia Rum Klisesi Vakıfı” yazısını görüyoruz. Çekildiği tarih itibariyle tabi ki)
-FATİH BELEDİYESİ KARİYE KÜTÜPHANESİ –KARİYE CAMİİ –KARİYE MUSTAFA AĞA ÇEŞMESİ –EBU SAİD EL HUDRİ HAZRETLERİNİN TÜRBEDARI KABRİ -LONCA APARTMANLARI –KÜÇÜK KARİYE PARKI –KARİYE MEYDAN PARKI |
Ebu Said el-Hudrî Hazretlerinin Türbedarı (4 kitabe) I.Kitabe Ashâb-ı Kirâm’dan Ebu Said el-Hudrî Hazretleri’nin merkad-ı şerifleridir. Ketebehu Hızır Mütevelli-i Haseki Sultan H. 1177 / M. 1763 Ashab-ı Kiram’dan Ebu Said el-Hudrî Hazretleri’nin mübarek türbeleridir. Bunu yazan, Haseki Sultan Mütevellisi Hızır’dır Diğer kitabeleri okumak için bakınız! |
Kuyulu Bahçe sokağından yokuş yukarı devam ettik. Nihayet düzlüğe çıktık. Biraz ilerledikten sonra sağımızda Fatih Belediyesi Kariye Kütüphanesini gördük. Fatih Belediyesi son yıllarda Kütüphane hizmetlerine büyük önem verdi. Bir çok yeni kütüphane açtı. Kütüphanenin hemen karşısı sokağı Kariye Camii Sokağı. Yine aşağı doğru iniyoruz. Camiye doğru inerken tarihi doku ile uyumlu bitişik nizam apartmanları görüyoruz. Kariye Camii restorasyonda olduğundan içerisini göremedik. Kariye çıkmazına doğru ilerledik solda onarılmış akar halde Mustafa Ağa Çeşmesini gördük. Çeşmenin kitabesi yoktu. Araştırdığımız kadarıyla Hicri 1079 / M.1668 yılında inşaa edilmiş. Çeşmenin fotoğrafını kediyi de karemize dahil ederek çekiyoruz. Caminin etrafı küçük yapılar çevrelemiş. Caminin bitişiğinde Ebu Said el Hudri Hazretlerinin türbedarına ait 1324 ibareli kabir bulunmaktadır. Kabrin etrafı yüksekçe duvar ve demir korkuluklu pencereler ile çevrelenmiş. Pencerenin üst kısmında 4 satırlık bir kitabe yer almaktadır. Ruhlarına Fatiha gönderdikten sonra çıkmaz sokağı bitirerek caddeye çıkıyoruz. Kariye Bostanı Sokağındaki rengarenk boyalı 2 katlı ahşap giydirmeli tarihi dokuyu canlandıran apartmanlar sokağa renk katmış. Bölgedeki bilbordlarda Fatih Belediyesinin “Lonca Güzelleşiyor. 400 binanın cephesini Lonca’nın çehresini yeniliyoruz!” ifadesinden yenileme projesinin olduğunu öğreniyoruz. Küçük Kariye Parkı ve Kariye Meydan Parkının yanından geçtikten sonra tekrar geldiğimiz noktaya geri dönüyoruz. Son olarak karemize orta refüjdeki çinilerle bezenmiş havuz takılıyor. Bu hafta süremizi daha iyi kullandık. Buna rağmen 13.30 gibi gezimizi bitirebildik.
EK: (3 ARALIK 2021 CUMA)
Ekmekçi Baba Kabri Kitabesi (2 satır-2 sütun) 1 Ebü’l-feth Sultan Mehemmed Han Gazi tâbe serah Hazretlerinin etmekçibaşıları Kitabenin devamın okumak için bakınız! |
Cağalizade İbrahim Bey Çeşmesi Kitabesi Yapım Tarihi: (H.1142- M.1729) (6 satır-3 sütun/9 beyit) 1 Duhter-i Sultan Süleyman Mihr-ü Mah Sultan kim Menzilin evc-i gülsitan-ı cenan ide Hüda Eyleyüb ihyâ hayatında bu zîbâ çeşmeyi Kitabenin devamın okumak için bakınız! |
3 Aralık 2021 Cuma günü gezimizin Atikali – Dervişali Güzergahını bitirmiş aracımıza doğru Mihrimah Sultan Camiine giderken akaryakıt istasyonun önünde İstanbul Hazireleri Projesi kapsamında etrafı muntazam çevrilmiş bakımlı bir kabre rastladık Ekmekçi Baba Kabrine. Kabrin yola bakan kısmında demir korkuluklu pencerenin üzerinde midye kabuğu şeklinde 2 satır, 2 sütundan ibaret kısa bir kitabesi göze çapıyor. Ayrıca kabir iç kısmında duvar üzerindeki tabelada 3 satırlık Osmanlıca ve latinize tabela yer almaktadır. Tabeladan: “Fetih Gazilerinden Ekmekçibaşı Hacı Muhiddin Efendinin aziz ruhuna el fatiha” yazısını okuyoruz. İstanbul Hazireleri tabelasında ise şöyle yazmaktadır: “Kabirde, 1453 yılında İstanbul’un fethine katılan mutlu askerlerden (Ni’me’l-Ceyş) olan Fatih Sultan Mehmet’in Ekmekçibaşısı Muhyiddin Çelebi medfundur. Fetihten 18 sene sonra vefat etmiş olan zat, banisi olduğu ve günümüze ulaşamayan mescidin önüne defnedilmiştir. Kabri üzerinde bulunan şahidesinde: “El-Bâkî / Ebü’l feth Sultan Mehmed Hân Gazi / Hazretlerinin / Reis-i habbâzini / Merhum Mağfûr el hâc Muhyiddin / Efendi’nin ruhu için El fâtiha Sene 874 (Hicri)” 1469-70 (Miladi) yazmaktadır” Ancak başka bir kaynakta Osmanlıca kitabenin latinize çözümlemesinde farklılıklar bulunmaktadır.
Ekmekçi Baba kabrini fotoğrafladıktan sonra Mihrimah Sultan Camiine doğru ilerlemeye devam ediyoruz. Sol tarafımızda tarihi çeşmeyi görüyoruz. Araştırmalarımız sonucu çeşmenin adının Cağalizade İbrahim Bey Çeşmesi olduğunu öğreniyoruz. Çeşmenin 6 satır, 3 sütunluk uzunca bir kitabesi bulunuyor. Kitabe taşı sivri kemerinin altındadır ve Antakyalı şair Şehdî Mustafa Efendi’nin manzumesi yer almaktadır. Kitabenin sol alt kısmında 1132 tarihi yer almaktadır. Kitabeden anlaşıldığına göre Çeşme, Kanunî Sultan Süleyman’ın kızı Mihrimah Sultan tarafından ihya edilmiş, Ancak sonradan tahrip olan çeşmeyi evlâdı Cağalizade İbrahim bey H.1142 tarihinde (M.1729) yeniden yaptırmıştır.
BAZI SOKAK İSİMLERİ
GEZİ GÜZERGAHI: -MİHRİMAH SULTAN KÜLLİYESİ (-MİHRİMAH SULTAN CAMİİ, -MİHRİMAH SULTAN MEDRESESİ, –MİHRİMAH SULTAN CAMİİ HAZİRESİ,-GÜZEL AHMET PAŞA TÜRBESİ, -GÜLZAR BABA KABRİ) -AYA YORGİ KİLİSESİ (Ayios Yeoryios Kilisesi), -EDİRNEKAPI PARKI, -ÇAKIRAĞA CAMİİ, -TEKFUR SARAYI MÜZESİ, -HATİCE SULTAN CAMİİ, -MOLLA AŞKİ CAMİİ, -TEKFURSARAY PANAYİA RUM KİLİSESİ VAKFI, –FATİH BELEDİYESİ KARİYE KÜTÜPHANESİ, -KARİYE CAMİİ, -KARİYE MUSTAFA AĞA ÇEŞMESİ, -EBU SAİD EL HUDRİ HAZRETLERİNİN TÜRBEDARI KABRİ, -LONCA APARTMANLARI, -KÜÇÜK KARİYE PARKI, -KARİYE MEYDAN PARKI
GEZİ GÜZERGAHI – EK: (3 ARALIK 2021 CUMA): -EKMEKÇİ BABA KABRİ, -CAĞALİZADE İBRAHİM BEY ÇEŞMESİ