30. DURAK: GÜLHANE – SİRKECİ (2)

PROJENİN ADI
ADIM ADIM TARİHİ YARIMADA
30. DURAK
GÜLHANE – SİRKECİ (2)
YAZAN
Tayfun NASUHBEYOĞLU
TARİH VE SAAT
23 Eylül 2022 Cuma (10.00 – 15.00)
HANGİ MAHALLELERDEN GEÇTİK?
-HOCAPAŞA, -HOBYAR
GEZİ GÜZERGAHI
SAYFANIN EN ALTINDA VERİLMİŞTİR

Yarım kalan Gülhane – Sirkeci bölgesine iki gün sonra tekrar gelerek gezimize devam ediyoruz. Bugün artık son gün. 30 haftalık bir gezi programı neticesinde Fatih ilçesini Tarihi Yarımadayı sokak sokak dolaştık.

İSTANBUL ARKEOLOJİ MÜZELERİ
-TOPKAPI DIŞ AVLU (1.AVLU- ALAY MEYDANI)
DARPHANE-İ AMİRE
DARPHANE-İ AMİRE ÇEŞMESİ
AYA İRİNİ ANIT MÜZESİ
TOPKAPI SARAYI DIŞ KARAKOLHANESİ
Darphane-i Amire
Avlu Kapısı Yeniden Yapım Kitabesi
(4 satır-4 sütun)

1a Ḥażret-i Sulṭān-ı Maḥmūd Ḫān-ı ḫāḳān-ı be-nām
Tām eder nām-ı hümāyūnı ʿayār-ı sikkeyi

1b Tabʿ-ı naḳḳādı ṭutup miʿyār-ı ḥikmetde redīf
İntiẓām-ı dīn ü devletle nis̱ār-ı sikkeyi
Kitabenin tamamını okumak için bakınız!
Aya İrini Anıt Müzesine Tamir Kitabeleri (1.ve 2.)
(2 adet-6 satır-5 sütun)

1a Maẓhar-ı fetḥ ü ẓafer ḳuṭb-ı meġāzī-pīrā
Ḫusrev-i ḳalʿa-güşā Ḥażret-i Sulṭān Maḥmūd

1b Saʿy-i bisyār ile ṣarf eylemede evḳātıŋ
Cemʿ-i ālāt-ı cihāda o şeh-i dād-nümūd

1c Döndü altun ṭopa devrinde onuŋ Ṭop-ḫāne

kitabelerin devamını okumak için bakınız

Yine Gülhane Parkının önündeyiz. Parka girmeden Topkapı Sarayı Müzesi ve İstanbul Arkeoloji Müzesi tabelasını takip ederek Osman Hamdibey Yokuşundan çıkıyoruz. Sol tarafımızda İstanbul Arkeoloji Müzesi, sağ yanımızda ise Darphane Binası duvarları yer alıyor. Müzeye girmeden yokuş yukarı çıkmaya devam. Burada güvenlik noktasından geçerek Topkapı Sarayı Müze Kapısı ve Aya İrini Kilisesinin de kapısının açıldığı büyükçe bir dış avluya giriyoruz. Bir çoğumuz III. Ahmet Çeşmesinin oradan Bab-ı Hümayün Kapısından avluya girmiştir. Topkapı Sarayı Müzesine girmek için önce dış kapı güvenlik noktasından geçerek dış avluya ulaşıyorsunuz. Sonra isterseniz müzeye giriyorsunuz. Güvenlik noktasından geçtikten sonra yokuş bitmiş oluyor. Avlu ve avluya açılan yapıları fotoğraflıyoruz. Avlu oldukça bakımlı. Koca çınar ağaçları tarihi yapılarla güzel bir desen oluşturmuş. Yokuşu bitirip dümdüz avluya girdiğimizde sağ tarafa ilerlediğimizde yüksek girişi olan görkemli avlu kapısı dikkatimizi çekiyor. Bu yapının Darphane-i Amire olduğunu öğreniyoruz. Avlu kapısı üzerinde ortasında rozet içerisinde hilal ve yıldız, sağında ve solunda 4’er satır, 2’şer sütunluk kitabesi yer alıyor (Hilal ve yıldız yerinde büyük ihtimal tuğra yer alıyordu). Araştırmalarımızda kitabenin ilk kitabesi değil, yeniden yapıldığına dair kitabe olduğunu öğreniyoruz. Kapının yanında bulunan mermer tabelada “T.C. Darphane ve Damga Matbaası” yazısını okuyoruz. Darphane binası 1139 tarihinde III. Ahmet Döneminde açılışı yapılmıştır (1726-1727). Yeniden onarımı ise 1248 yılında yapılmıştır (1832 – 1833). Darphane avlu kapısının sol tarafında dar kalıplı, teknesi, musluğu yerinde güzel bir çeşme yer alıyor. Çeşmenin ayna kısmının üzerinde bulunan alınlıkta midye desenli rozetin içerisinde tuğra ve tek satır 2 sütunluk oldukça kısa ve küçük fontlarda kitabesi bulunuyor. Darphane binasının yanında Ayasofya Camiinin minyatürü Aya İrini Kilisesi yer alıyor. Bina halen müze olarak kullanılıyor (Aya İrini Anıt Müzesi). Müzenin girişinde büyük ihtimal sonradan yapılmış, son cemaat yeri gibi kubbe bir yapı bulunuyor. Müzeye giriş kapısının üzerinde oldukça uzun -şimdiye kadar gördükleri arasında belki de en uzun) Osmanlıca kitabeyi görüyoruz. Kitabe 2 ayrı kitabenin birleşiminden oluşuyor. Her bir kitabe 6 satır, 5 sütun olarak yer alıyor. en üstteki kitabenin sol alt köşesinde 1157 tarihi bulunurken, alttakinde ise 1139 tarihi not düşülmüş (1726 – 1727). Bu da Darphane’nin açılış tarihine denk geliyor. Kilise, 1846 yılında Tophane Müşiri Fethi Ahmed Paşa’nın girişimleriyle “Mecma-i Esliha-i Atika” ve “Mecma-i asar-i Atika” ( Eski Silahlar ve Eski Eserler Müzesi) ismi ile Osmanlı’nın ilk müzesi olmuştur. Giriş kapısının her iki köşesinde Osmanlı Hilal ve yıldız yer alıyor. Kapının her iki yanında pencere boyutunda rengarenk işlemeler yer alıyor. Kubbe ise farklı bir desen ve motiflerle dönemin sanatını yansıtıyor. Müze giriş ücreti oldukça pahalı. Üstelik Müze kartta geçerli değil. Milli Saraylar’a bağlı. (23.9.2022 tarihi itibariyle giriş bileti 120-TL) . Müzenin yanında yer alan ayaklı tabelada: “Aya irini Kilisesi ilk olarak 4. yüzyılda inşa edilmiş, 532 yılında geçirdiği yangın sonrasında Doğu Roma İmparatoru Justinianus tarafından 548 yılında yeniden yaptırılmıştır. Üç nefli bazilikal planlı yapı; ana mekan (naos), narteks (giriş) ve atrium (avlu) olarak üç bölümden oluşur. Apsis yarım kubbesinde, altın yaldızlı mozaik zemin üzerinde geniş kollu bir haç vardır; apsis kemerinde ise Tevrat’tan alınmış ve “Yeryüzünde yaptığı güzel icraatla cennet mekânına yükselişini sağlayanın adı Tanrı’dır” anlamına gelen bir yazı bulunuyor.” Kiliseyi birçok cepheden fotoğraflıyoruz. Kilisenin yanında avludaki tek işletme Konyalı Restaurant ve Kafe yer alıyor. Araştırmalarımızda bu binanın zamanında Topkapı Sarayı Dış Karakolhanesi olduğunu öğreniyoruz.

Has Fırın
Yapım Kitabesi:
Binā-yı fırn-ı nān-ı ḫāṣ içün devlet sarāyında
Ṣudūr idince Sulṭān Aḥmed’üŋ emr ile fermānı
İrüp itmāma oldı genc-i nān-ı ḫāṣı ol şāhuŋ
Didi tārīḫ Ḥükmī genc-i nān-ı ḫāṣ-ı sulṭānī
sene 1025
Kaynak: https://kulturenvanteri.com
(E.T.: 24.11.2022)
-TOPKAPI DIŞ AVLU (1.AVLU – ALAY MEYDANI)
BAB-I HÜMAYÛN SALTANAT KAPISI
HAS FIRIN
SU TERAZİSİ VE ÇEŞMESİ (1.avlu)
AÇIK HAVA ÇEŞME MÜZESİ

Restoranı geçip Bab-ı Hümayun kapısına doğru yöneliyoruz. (İki çınar ağacının arasındaki mezar taşı benzeyen taşı araştırmak üzere). 2 gün önce III. Ahmet Çeşmesinin önünden dış cephesini fotoğrafladığımız kapının bu kez iç kısmındayız. Sur üst noktasına kadar uzanan kemerli yüksekçe giriş kapısı ve yanlarda daha kısa birer çeşme misali yapılar yer alıyor. Sağdaki yapının kemer üzerinde “La ilahe illallah, el-melik, el-hakk, el-mübin” : soldaki yapının kemer üzerinde ise kelime-i tevhidin ikinci kısmı “Muhammedün Resulullah Sadık, el-va’dül emin” yazmaktadır. Giriş kapısının iç kısmında kemerin hemen üzerindeki Sultan Abdulaziz tuğrası, onun üzerinde Saff suresi 13.ayetin “Nasrun minellahi ve fethun garib ve beşşiril mü’minin” bir bölümüne ve “ya muahammed” eklenmiş olarak onunda üzerinde kemerin yarı dairesel yapısını dolduracak şekilde Hicr Suresi 45-48.ayeti kerimeler yer alıyor. (Saff suresi 13. ayetin altında 1284 tarihi not düşülmüş.) Kapının önünde kültür bakanlığı tabelasında Bâb-ı Hümâyûn Saltanat Kapısı hakkında bilgi verilmiş. özetle Fatih Sultan Mehmet tarafından 1478 yılında yaptırılmış, 1867’de yeniden düzenlenmiştir. Orijinalinde iki katlı, simetrik, iç ve dış cephe arasında kubbeli bir mekana sahip olan yapı, dikdörtgen planlıdır. Kapı üzerindeki günümüze ulaşmayan Bâb-ı Hümâyûn Köşkü, padişah ve valide sultanların çeşitli alayları (törenleri) izlediği bir Hünkâr Kasrı olarak kullanılmıştır. Kapının iç ve dış cephelerinde Kuran’dan ayetler, Abdulaziz’in tuğrası ve Ali b. Yahya es-Sûfi tarafından 1478 tarihli Arapça bir kitabe yer alıyor. (Arapça kitabe avlunun dış tarafında III. Ahmet Çeşmesine cephe). Osmanlı Devletinin kalbinde giriş kapısında birbirinde anlamlı ve mesaj veren ayet-i kerimelerin yer alması onur verici. Kapıdan ayrılarak sağ tarafta yapıları görmek üzere -deniz tarafı- ilerliyoruz. Ara ara geriye dönerek Kapı ile Ayasofya Camii birlikteliğini fotoğraflıyoruz. Denize doğru baktığımızda karşımızda Çamlıca tepesine yapılan kuleyi görüyoruz. Sağ yanımızda yüksekçe avlu duvarı bulunuyor. Çift kanatlı yayvan avlu kapısının üzerinde 2 satır, 2 sütun kitabe bulunuyor. Araştırmalarımız sonucu burasının Has Fırın olduğunu öğreniyoruz. İsminden de anlaşıldığı gibi sarayın ekmek ihtiyacı için faaliyet göstermiş fırınlar 1876 dan sonra kapatılmıştır. Has Fırın avlu duvarı boyunca Topkapı Saray girişine doğru ilerlerken 100 metre kadar sonra su terazi ve terazi duvarına yapılmış çeşmeyi görüyoruz. Çeşmeye ait özel bir isim bulamadım. Bu sebeple 1.avlu “Su Terazisi ve Çeşmesi” olarak isimlendirdik. Çeşme, Su terazisinin iki sütunu arasına mermerden yapılmış, ayna kısmı dikey, ayna üstü kitabe kısmı ise yatay dikdörtgen şeklinde olmak üzere sert köşeli bir yapıya sahip. Kitabesi bulunmuyor. Kitabenin üst kısmında ortada rozet, yanlarda defne yaprağı benzeri kabartmalı süslemeler bulunuyor. Çeşme tahminime göre 1650-1750 tarihleri arasında yapılmış gibi. Saraya doğru yaklaşıyoruz. Müze mağazasını geçtikten sonra bilet gişelerini görüyoruz. Gişelerin yanında açık hava Osmanlı Çeşme modellerinin sergilendiğini düşündüğüm çeşme modelleri görüyoruz. Kocaman çınar ağaçlarının arasında avlu duvarına yaslanmış haldeler. Bir tanesi var ki önceden bir örneğini görmedik. Piramit şeklindeki taş tabelada yazılanlara göre eski sahil sarayından gelme ehram şeklindeki selsebil usulünde fıskiye taşı.

Bâbü’s Selam Çeşmesi Kitabesi
(Bâbü’s Selam Kapısı 2.Avluya Geçiş)
(4 satır, 2 sütun)

Menbaʿ-ı cūy-ı himem şāhinşeh-i Dārā-ḥaşem
Şāh-ı memdūḥü’ş-şiyem fermān-dih-i mülk-i cihān

Yaʿnī Sulṭān Muṣṭafā Ḫān ibni Aḥmed Ḫān kim
Görmedi mis̱l ü şebīhin dīde-i devr-i zamān

Rūḥ-ı ecdād-ı ’iẓāmın şād edip bu bābda
Oldu sīr-āb-ı zülāl-i himmeti dil-teşnegān

Bedʾ-i bismillāh ile Zihnī dedi tārīḫini
Ḳıldı Sulṭān Muṣṭafā bu çeşme-i cūdı revān
1172 
http://www.ottomaninscriptions.com/
E.T.:24.11.2022)
TOPKAPI SARAYI GİRİŞİ (2.AVLU – DİVAN MEYDANI)
BÂBÜ’S-SELAM (Orta Kapı)
MEYDAN ÇEŞMESİ (2.Avlu Çeşmesi)
III. MUSTAFA ÇEŞMESİ
(BÂBÜ’S-SELAM ÇEŞMESİ)

Nihayet Bâbü’s Selam Kapısındayız. Artık buradan sonra ücretli giriş kısmı başlıyor. Kapının önünde yer alan Bakanlık tabelasında Bâbü’s Selam Orta Kapı başlığı altında: “1468 yılında Fatih Sultan Mehmet tarafından yaptırılmış, Kanuni döneminde yapılan onarımlarda kapının tasarımına 16. yüzyıl Osmanlı Mimarisi unsurları yansıtılmıştır. Demir kapı, 1524 yılında İsa bin Mehmed tarafından yapılmıştır. I. avluya bakan cephede Kelime-i Tevhid ve Sultan Mahmud’un tuğrası, yanlarda 1758 tarihli tamir kitabeleri ve Sultan III. Mustafa’nın tuğraları vardır. II. Avluya bakan iç cephede, 18. yüzyılda rokoko üslubunda dekore edilmiş geniş revaklara sahiptir. Burada bulunan manzara konulu duvar resimleri, 19.yüzyıla aittir. Kapının iki yanında, “Bevvabân-ı Dergâh-ı Âli” denilen kapı görevlilerinin kullandığı koğuşlar yer alır” Selam Kapısından içeri giriyoruz. İki taraflı odaların bulunduğu koridor tavanı tabelada bahsedildiği üzere dönemin mimari özelliğini yansıtıyor. Kapının iç avluya bakan cephesinde bir çok kitabe yer almaktadır. Sırtımı iç avluya dönüp baktığımda kapının hemen üzerinde 230 tarihli (1230) çerçeveli güzel bir hüsn-i hat örneği görüyoruz. Sad Suresi 50.ayeti kerimeden bir bölüm (“Cennâti ‘adnin mufettehaten lehumu-l-ebvâb(u)” “Kapıları yalnızca kendilerine açılmış Adn cennetleri vardır”) yer alıyor. Kapının her iki yanında dıştakine benzer bir şekilde üst kısmında tuğranın yer aldığı kitabeleri görüyoruz. Kitabelerin hemen yanında daire içerisinde şekle uygun hat yazısı yer alıyor. İç avluya bakan kısımda iki sıra revak bulunuyor. Tavan kısmı düz yapılmış. 2. Avlu içerisinde turnikelerin arkasından bahçede bulunan bazı unsurları fotoğraflıyoruz. Avlunun sol tarafında yüzyıllara tanıklık etmiş, gövdesi parçalanmış, çınar ağacının yanında mimari yapısından sarayın ilk çeşmelerinden olduğunu tahmin ettiğim -15 veya 16. yüzyılın ilk yarısı- çeşmenin fotoğrafını yakınlaştırarak çekiyoruz. Uzaktan 6 satır, 2 sütun kitabesi belli belirsiz gözüküyor. Çeşmenin özel bir ismi bulunmuyor. 2. avlu Meydan Çeşmesi veya 2. avlu Çeşmesi olarak isimlendirilmiş. Selam Kapısından dışarı çıkmak için hareket ederken koğuşların bulunduğu güvenlik bölümünde sırtını duvara yaslamış 1172 tarihli teknesi lavabo şeklinde küçük bir çeşmeye rastlıyoruz. Çeşmenin, 4 satır, 2 sütunluk kitabesi bulunuyor. Musluğu bununa çeşme sanki iki farklı mimarinin unsurların taşıyor. Selam Kapısı içerisinde bulunan çeşmenin ismi konum belirterek Babu-s Selam Kapısı Çeşmesi, bir sitede III. Mustafa Çeşmesi isimleriyle anılmış. Biz şimdilik ismini buluncaya kadar, “Bâbü’s Selam Çeşmesi” olarak adlandırdık. Selam Kapısını sağımıza alarak Arkeoloji Müzesi yönüne geldiğimiz yola tekrar dönmek üzere ilerliyoruz. Sağ köşede bir kafe bulunuyor. Avluda ki ikinci kafe. Sağ tarafımızda Arkeoloji Müzesinin avlu duvarı yer alıyor.

GÜLHANE PARKI (DEVAM)
—SANAT DUVARI – OSMAN HAMDİ BEY
—ÇİNİLİ KÖŞK
GOTLAR SÜTUNU
—GÜLHANE KAPISI (Topkapı Sarayı)
HAGİOS PAULOS YETİMHANESİ KALINTILARI

Bu kez yokuş aşağı Gülhane Parkına doğru 2 gün öncesinden kalan sarayburnu tarafındaki bölümleri görmek üzere ilerliyoruz. Soğukçeşme Kapısından giriyoruz Gülhane Parkına. Arkeoloji Müzesi ve Topkapı Surlarının Gülhane bakan yamaçlarında geziyoruz. Bir köşesinde Kaplumbağa Terbiyecisi tablosu ve Osman Hamdi Bey’in portresi ve hayatının anlatıldığı pano, diğer kenarda ise çini işlemeli sembolik bir kapının yer aldığı üçgen şeklinde bir sanat duvarı oluşturulmuş (ilk yapıldığında kapının önünde Kaplumbağa Terbiyecisinin maketinin de yer aldığın görüyoruz). Osman Hamdi Bey‘in uzunca bir biyografisi yer aldığı panoda sanatçının çalışmalarını Arkeoloji Müzesine ait arkadaki binada gerçekleştirildiği yazmaktadır. Panoyu okumaya devam ediyoruz. “Osman Hamdi Bey 19.yüzyılda yaşamış (1842 – 1910) ve Tanzimat döneminde Avrupa da eğitim almasına rağmen, kendi kültüründen uzaklaşmadan bunu yansıtabilmiş dönemin en önemli ressamlarından biridir. Sanat alanında tanınmasının yanında, arkeoloji alanında da hizmet etmiş bugünkü Türkiye sınırları içindeki “ilk Türk Müzesi“nin kurucusu” olduğunu öğreniyoruz. Yazıda geçen arkadaki bina dikkatimizi çekiyor. Gerçekten de tam o binanın arkasına yapılmış pano. Bina 4 katlı, tam ortasında altıgen gibi dışarı çıkıntısı bulunuyor. İlk iki katı renkli çinilerle kaplanmış. Yıpranmış olmasına rağmen binaya değişik güzel bir görünüm vermiş. Bu stili ilk kez burada görüyoruz. İran ve orta Asya Türki cumhuriyetlerindeki süslemelere benziyor. Araştırdığımızda bu binanın ismiyle müsemma çinili Köşk olduğunu öğreniyoruz. Saray duvarı boyunca ilerlediğinizde Topkapı sarayındaki yapılardan görünebilenler veya dışa taşmış olanları görüyoruz. Bu arada mescidi görüp biraz soluklanıyoruz. Gülhane parkının -Sarayburnu yönünde- sonuna doğru geliyoruz, son bir tepe kaldı. Tepeye doğru çıktığımda dikili bir sütun gördük. Parka birçok kez gelmeme rağmen bu anıtı hiç görmemiş ve de maalesef hiç duymamıştık Gotlar Sütununu. Sütunun yanındaki prizma tabeladan hemen okumaya başlıyoruz: “Topkapı Sarayı dış bahçesinde, Gülhane Parkı Sarayburnu girişinde bulunan ve Roma devrinden günümüze hiçbir değişikliğe uğramadan gelen en eski abidedir. Yüksekliği 18,5 metredir. Prokonnessos mermerinden tek bir blok halinde yapılmıştır. Sütun başı korint üslubunda katral arması ile süslüdür. Sütunun ismi kaidesinde bulunan kısaltılmış Latince bir yazıdan gelmektedir. Genel inanışa göre bugünkü kitabe II. Claudius’un Gotlara karşı kazandığı zaferi anmaktadır. Fakat I. Konstantin’in, 331 – 332 tarihlerinde Got kabilelerine karşı kazandığı galibiyetleri zikretmesi de muhtemeldir…” Gotlar sütunun tam karşısında Topkapı Sarayının parka açılan güzel bir kapısı Gülhane Kapısı bulunuyor. Gülhane kapısını ve Gotlar Sütunu fotoğrafladıktan sonra yokuş aşağı parkın çıkışına doğru ilerliyoruz. Gotlar Sütunun altında etrafı çevrelenmiş, harabeler gözümüze takılıyor. Araştırdığımızda harabelerin, Hagios Paulos Yetimhanesi Kalıntıları olduğunu öğreniyoruz. İmparator 2. Justinus (565-578) tarafından kurulan Yetimhane I.Komnenos zamanında (1081-1118) genişletilmiş. Yapı, aynı zamanda yaşlılar, körler ve savaş gazilerine de uzun yıllar hizmet vermiş, onların bakımlarını yapmış, yemeklerin, vermiş. Bu kısa notların dışında araştırmalarımda fazlaca bir bilgiye rastlamadım. Gülhane Parkı Sarayburnu Kapısından sahil yoluna çıkıyoruz.

-SARAYBURNU
SARAYBURNU TIBBİYE CAMİİ (YEDEKÇİLER CAMİİ)
SEPETÇİLER KASRI (YEŞİLAY)
SİRKECİ GAR ÖNÜ PARKI (İBB)
SİRKECİ GARI

Köprüden geçerek Sirkeci yönünde sahil yolunun sağında ilerliyoruz. Ara ara yağmur hızını artırıyor. Uzaktan Gülhane Parkına bitişik Demirkapı Kışlasını ve içerisindeki camiyi görüyoruz. Uzaktan net olmasa da fotoğraflıyoruz. Uzaktan minaresini gördüğüm cami Tıbbiye Camii imiş. Yolun karşısında eski Banliyö hattını etrafı “Kazlıçeşme – Sirkeci Raylı Sistem ve yaya saklı yeni nesil ulaşım projesi” yazılı vinillerle çevrelenmiş olarak görüyoruz. Projeyi Ulaştırma Bakanlığı yürütüyor. Projede 8 durak bulunuyor. Yağmur iyice şiddetini artırdı. Artık ince ince yağmıyor. Hemen sağımda yağmurdan korunabileceğim halen Yeşilay Genel Merkezi olarak kullanılan Sepetçiler Kasrını görüyorum. Kasrın geniş kemeri altında yağmurun dinmesini bekliyorum. Bu arada Yapı önünde bulunan Prizma Tabelada yazılanları okuyoruz: “Topkapı Sarayının, Sarayburnundaki iki kıyı köşkünden biri Sepetçiler Kasrı diğeri Yalı Köşkü’ydü. Sarayın dış bahçesinde ve kıyılarda yer alıp ta -kasır, köşk ve sahilsaraylarından- günümüze dek gelebilen tek yapı Sepetçiler Kasrı’dır. 1643 yılında Sultan İbrahim tarafından yaptırılmıştır. 1739’da I. Mahmud döneminde (1730 -1751) etraflıca yenilenmiştir. Daha başka geçirdiği onarımlara rağmen 19. yüzyılın ortalarına kadar değişmeden kalmıştır… 2011 yılından beri Türkiye Yeşilay Cemiyeti’nin Genel Merkezi olarak kullanılmaktadır.” Beklerken zaman yavaş akar. 15-20 dakika bekledikten sonra yağmur hafifledi, ancak yine de ince ince yağıyor. Sirkeci Garına doğru hızlı adımlarla ilerliyoruz. İBB Sirkeci Gar önü Parkının yanından tarihi Sirkeci Garına giriş yapıyoruz. Epeyce bir ıslandık. Sirkeci garında yağmur dininceye kadar kalıyoruz. İç ve dış mekanları fotoğraflıyoruz. İçeride Demiryolu Müzesi de bulunuyor. Ancak restorasyon nedeniyle -22.7.2022 – 31.10.2022 tarihleri arasında- kapalı idi. Sirkeci garı Marmaray hattı ve YHT’nin hizmete girmesiyle daha bir canlanmış. Duvarda uzunca panolarda “Demiryolu Medeniyeti” başlığında 1856 – 1917 dönemini konu alan fotoğraf ve yazılarla anlatan -kronolojik -bir anlamda- sergi vardı. Panoda yazılanları yağmurun dinmesini beklerken okuyoruz: “Türk demiryolu tarihi 1856 yılında İzmir – Aydın hattının imtiyazı ile başladı. 1889 yılında Anadolu Osmanlı Anonim Şirketi kuruldu. 1890 yılında Sirkeci Garı hizmete açıldı... 31 Aralık 1892’de ilk tren İstanbul’dan Ankara’ya geldi…” Bir başka pano da Hicaz Demiryolu Hattı İstasyonları başlığında II. Abdulhamid Han’ın büyük projesinin Şam ile Medine arasındaki durak isimleri harita ile birlikte yer almış. Bir başka pano da ise Anadolu Bağdat Demiryolu hattı durakları gösterilmiş. Garın önünde bulunan prizma tabelada yapının tarihçesi hakkında yazılanlara göz atıyoruz: “Yapı, 19. yüzyılda özellikle İstanbul’da görülen Batı seçmeciliği ile bölgesel ve ulusal biçim kalıplarının bir arada kullanıldığı örneklerden birisidir. Asıl İstasyon binası 3 Mayıs 1890 yılında hizmete açılmıştır. Tasarımını Alman mimar A. Tasmund’un yaptığı binanın cephesinde granit mermer ve Marsilya Aden’den getirilmiş taşlar kullanılmıştır. İlk yapıldığı yıllarda havagazı ile aydınlatılan binanın bekleme salonlarındaki büyük sobalar Avusturya’dan getirilmiştir… Binanın ortasında yer alan ve büyük bir tonozla örtülü birimin iki yanında saat kuleleri yer almaktadır. Cephede kullanılan tuğla bantlar, daire, sivri kemerli pencereler, ortada yer alan Selçuklu Dönemi taç kapılarını andıran giriş kapısı, bezeli taş çatı parapetleri ile bina tümüyle devrin seçmeci anlayışını yansıtmaktadır. Binanın yan cephesinde garın hizmete girdiği tarih, hem Rumi hem de Miladi Takvime göre yazılmıştır. Paris’ten kalkan Şark Ekspresi uzun yıllar bu istasyona yolcu indiriş ve buradan yolcu almıştır.”

Vezir Cami Kitabesi
1 Oldukta Merzifonlu Vezîr Câmii küşâd
Şâd oldu ehl-i belde vü ervâh-ı müslimîn
2 İhyâ edildi tarz-ı kadîm üzre bi’t-tamâm
Târîhi geldi böylece “Hayrât-ı mü’minîn”
H. 1407 / M. 1986-87
Kitabenin tamamını okumak için bakınız!
MERZİFONLU SADRAZAM KARA
MUSTAFA PAŞA VEZİR CAMİİ

KARAKİ HÜSEYİN ÇELEBİ CAMİİ 
(KARAKİ MESCİDİ – SALKIM SÖĞÜT CAMİİ)

Yağmur azalsa da henüz dinmedi. Artık Sirkeci Garında daha fazla beklemeden hızlıca Ankara Caddesine çıkarak sahile doğru yürüdük. Sağ yanımızdaki parktan bir kaç kare daha fotoğraf alarak sahil tarafına geçmeden aynı yoldan geri döndük. Garın hemen yanında bulunan camiye gitmek üzere garın kenarındaki Vezir Cami Çıkmazından rengarenk merdivenleri çıkarak Merzifonlu – Sadrazam Kara Mustafa Paşa Vezir Cami avlusuna giriyoruz. Cami giriş kapısı üzerinde 2 satır, 2 sütun kitabe yer alıyor. Kitabenin sol alt köşesinde 1407 tarihi yer alıyor. Yani çok yakın bir tarihte yazılmış. Kitabenin üzerinde kemerin şekline uyumlu Zümer Suresi 73.ayeti kerimeden “Size selâm olsun. Tertemiz oldunuz. Haydi ebedî kalmak üzere buraya girin.” (Ayetin tamamı Rablerine karşı gelmekten sakınanlar da grup grup cennete sevk edilirler. Cennete vardıklarında oranın kapıları açılır ve cennet bekçileri onlara şöyle der: “Size selâm olsun! Tertemiz oldunuz. Haydi ebedî kalmak üzere buraya girin.” (ez-Zümer / 73) bölümü yer alıyor. Caminin içerisinde birinci sıra pencerelerin üst kısmında dört bir yanı kuşatan ayeti kerimeden başlamak üzere tabana kadar çinilerle kaplanmış. Güzel bir camii. Cami iç kısmını fotoğrafladıktan sonra 15 dakika kadar yağmurun dinmesini beklerken telefonumu da şarj etmeyi ihmal etmiyorum. Camiden çıktıktan sonra Sirkeci İstasyonuna paralel uzanan İstasyon Arkası Sokağına giriyoruz. Sokakta biraz ilerledikten sonra sağa Darüssade Sokağına dönerek yukarı doğru ilerliyoruz. Köşede Kargılı Çıkmazına giriyoruz. Tramvay yolculuklarında yanından neredeyse sıfır noktasında geçerken gördüğümüz Karaki Hüseyin Çelebi Camiine çıkmaz sokak yönünden giriş yapıyoruz. Üstü kapalı avludan geçerek camiye ulaşıyoruz. Cami genel olarak sade. Mihrap kısmı klasik mavi zemin yerine yeşil zemin çini kullanılmış. iç kısmını fotoğrafladıktan, üzeri kapalı avlu koridordan geçerek tramvay tarafına bakan Hüdavendigar Caddesine açılan kapısından çıkış yapıyoruz. Caminin ana girişi buradan yapılıyor. Avlu kapısı üzerinde talik hatla 2 satırlık bir kitabe yer alıyor (De’âvi nazırı sabık Mümtaz Efendi merhumun vasiyeti üzerine iş bu Karaki Hüseyin Çelebi Cami-i şerifi müceddeden bina ve inşa olunmuştur). Kitabenin sol alt kısmında 1288 tarihi not edilmiş. Avlu kapısının sağında bulunan cami tabelasının altında Mescidin tarihçesi hakkında bilgi verilmiş: “Salkım Söğüt Camii olarak da bilinen Karaki Hüseyin Çelebi Camii’nin asıl adı Kara Kadî’dir. Cami kesme taş duvarlı ve çatılı bir yapıdır. Geçen yüzyıl ortalarında tamamen yeniden yapılmış, eski binanın kesme taşları, söveleri, demir parmaklıkları yeniden kullanılmıştır. Tavanı çıtalı ve ahşaptır. ikinci kat pencereleri düzdür. 1288 tarihli kitabesinden anlaşıldığına göre caminin ikinci inşası Deavî Nazırı Mümtaz Ebubekir Efendi tarafından yaptırılmıştır. Tramvay yoluna taşan minaresi içeriye sola alınmıştır.”

II. ABDULHAMİD HAN ÇEŞMESİ (İkili – Demirkapı)
MURADİYE SEBİLİ VE ÇEŞMESİ
(Restorasyon Bekliyor)
II. Abdülhamid Duvar Çeşmesi Kitabesi
(Taya Hatun Sokağı – Demirkapı)
Yapılış Tarihi: H.1294 / M.1877-78
(5 satır-3 sütun)

1 Levhaşallâh ol melek-haslet şeh-i devrâna kim
Âdeti sarf etmedir hayrâta nakd-i bî-adîd
Hak Teâlâ eylesin aʽdâya gâlib her zamân
Kitabenin tamamını okumak için bakınız!

Hüdavendigar Caddesinde yukarı doğru yürüyüp iki gün önce sokağın başlangıcında bulunan çeşmeyi fotoğrafladığımız Taya Hatun Sokağına ulaşıyoruz. Taya Hatun Sokağında sağ tarafımızda Gülhane Sur duvarları olduğu halde deniz yönüne aşağı doru ilerliyoruz. Biraz yürüdükten sonra yol çatallaşıyor. Solda Darüssade Sokağı, sağda ise devam eden Taya Hatun Sokağı. Biz sağda kalarak yürümeye devam ediyoruz. Birazdan yol yine çatallaşıyor. Solda Kum Meydanı Sokağı, sağda taya Hatun Sokağı. Biz yine sağda kalarak sokağın bittiği noktaya kadar yürüyoruz. Burç ve surlar üzerinden aşağı doğru sarkmış sarmaşık ve çiçekler güzel bir görünüm oluşturmuş. Sur dibinde butik oteller, lokantalar ve hediyelik eşya satan dükkanların sağlı sollu yer alıyor. Surların sonuna kadar ilerledik, son burcun duvarına yaslanmış, insanlardan uzak, adeta inzivaya çekilmiş II. Abdülhamid Duvar Çeşmesini görüyoruz. Dikkat etmesek çeşmeyi neredeyse göremeyecektik. Çeşme dönemin mimarisini yansıtıyor. Yan yana iki çeşme, ortada nişle, üstte de kitabe ile bir bütün oluşturmuş. Çeşmelerin musluğu bulunuyor. Gerçi bulunsa da kaç gün yerinde kalır o da ayrı bir husus. Çeşmelerin ayna kısmı motiflerle süslenmiş, muadilleri içerisinde farklılık oluşturmuş ender bir çeşme. Ayna kısmı üzerinde 5 satılık, 3 sütunluk talik hatla yazılmış bir kitabe bulunuyor. Kitabenin sol alt köşesinde 1294 tarihi göze çarpıyor. Kitabenin üzerinde Abdülhamid Han’ın tuğrası Osmanlı Arması üzerinde yer alıyor. Bu güzel çeşmenin hemen yanında Gülhane parkına girilen yüksek kemerli dar sur kapısı bulunuyor. Burası büyük ihtimal parkın içerisinde gördüğümüz İBB’ye ait Gülhane Koru Şefliğinin girişi olabilir diye tahmin ediyoruz. Cuma namazı vakti yaklaşıyor. Bu sebeple adımlarımı hızlandırarak önceden geçtiğim bir çok sokaktan geçerek tramvayın geçtiği Hüdavendigar Caddesine açılan Erdoğan Sokağına giriyoruz. Hafif bir yokuş yukarı çıkıp ilk sağdan İbn-i Kemal Caddesinde devam ediyoruz. Caddeyi kesen Mehmet Murat Sokağında tramvaya doğru yüzümü döndüğümde karşımızda uzaktan Karaki Hüseyin Çelebi Camii gözüküyor. Camiyi yakınlaştırarak fotoğrafını çekiyoruz. Sonunda Hüdavendigar Caddesi ile Orhaniye Caddelerinin kesiştiği köşede Muradiye Sebili ve Çeşmesini görüyoruz. Daha önce Mirmiran Mehmet Paşa tarafından inşa ettirilmiş olan sebilhane, sadece üç ay padişahlık yapan V. Murat adına 1876 da yeniden yaptırılmıştır. Bir tarafında çeşme, diğer tarafında ise muvakkithane bulunan altıgen planlı sebil, kubbeli, beş pencereli ve dökme demir şebekelidir. Sebilin her iki tarafındaki çeşmelerin üzeri saçaklıdır. Çeşmelerin ayna kısmının unsurları kalmamış. Ayna kemerli kısım İki büyük mermer bloktan oluşmuş. Çeşme, sütunları, kemeri, saçağı ile hala dimdik ayakta. Sebilin kubbe saçakların acilen restorasyona ihtiyacı bulunmaktadır. Kitabesi olmayan sebilin, büyük ihtimal ile pencere üzerlerinde kitabesi bulunmakta idi. (Muvakkihane: “İçinde muvakkitler tarafından ayarlanmış saatlerle bu işe yarayan âletlerin bulunduğu, küçük bir rasathâneyi andıran ve daha çok büyük câmilerin bitişiğinde yer alan binâ” Kaynak: www.lügatim.com  E.T:26.11.2022)  Muvakkithane, sebilin Hüdavendigar Caddesine bakan kısmında bulunuyor. Halen mağaza olarak kullanılıyor.

HOBYAR CAMİİ (Büyük Postahane Camii)
POSTA VE TELGRAF NEZARETİ BİNASI
(BÜYÜK POSTANE)
PTT MÜZESİ

Cuma namazı vaktine az kaldı. Bu sebeple geçen hafta ziyaret ettiğimiz Hoca Camiine gidiyoruz. Orhaniye caddesinden yukarı doğru çıkıp, ilk sağdan Hoca Paşa Sokağına dönüyoruz. Sokak sağlı sollu lokantalara ait masalarla dolu. Hocapaşa Camiine giriyoruz. Telefonun şarjı bitmek üzere, bu sebeple üst kata çıkıp priz bakıyorum. Nihayet prize telefonumu taktıktan rahatlamış bir şekilde Cuma vaazına kulak kabartıyorum. Vaizin hitabı, konuyu işleyiş şekli çok güzel. Babacan, halkla iletişimi kuvvetli bir imam anladığım kadarıyla. Cuma namazından Aşirefendi Caddesine giriyoruz. Caddenin sağ tarafında Postane binasının arka cephesinin son iki katı hemen yanında daha önce uzaktan gördüğümüz Hobyar Camii bulunuyor (Asıl yazılışı Hubyar). Cami ve minaresi görünüş itibariyle farklı bir mimariye sahip. Üst örtüsü, soğan kubbeye benzeyen yapının, geniş saçakları ve ahşap payandaları ve tek şerefeli, silindir gövdeli minaresi dikkati çekmektedir. Hobyar Cami hakkında kapı önünde yer alan tabelada yazılanları okuduktan sonra mimari farkının nereden kaynaklandığını öğrenmiş oluyoruz.: “Cami, Hoca Hobyar tarafından 1473 yılında yaptırılmış. Fakat zamanla harap olduğundan yeni postane yapılırken mimar Vedat Bey tarafından köşe yeri kesik, kare planında yeniden inşa edilmiştir. Tek kubbeli olan cami çinilerle bezenmiştir. Eski yapısı ile ilgisi kalmamıştır. 150 m2 lik iç alana sahip olan caminin yapılış tarihini gösteren bir kitabesi vardır. Vakıf Tahrir Defterinde Hoca Hobyar’ın 1477 yılında tasdik edilen vakfiyesinde, toplam 2300 akçelik gelirinin bu mescitle Cerrahpaşa’daki ikinci mescidine bıraktığı görülmektedir. İmamlara ikişer akçe gündelik, Müezzinlere 40 akçe aylık tahsis etmiştir.” Postane binasının mimari sitili bu camiye de yansımış. Dıştan görünen minber ve mihrabın olduğu kubbeli yapıya büyükçe bir son cemaat yeri eklenmiş. Kubbeli yapı dıştan pencereleri çinilerle kaplanmış, kufi hatla yazılı çiniler, geniş saçaklara kadar mukarnas yapısı ile farklı, güzel bir görünüm oluşmuş. İçten ise kubbeli yapının duvar ve tavanı sade, pencereler yüksekçedir. (Ayrıntılı bilgi için İslam Ansiklopedisinin HUBYAR MESCİDİ maddesine bakılabilir. E.T.:26.11.2022).  Fotoğraflamayı bitirip camiden çıkarken ayakkabımı koyduğum yeri bulmak için tek tek ayakkabı kapaklarını açıp kapatmaya başladık. Nihayet ayakkabımızı bulduk. Caminin hemen yanında Postane Binasının ön cephesine inen Postaneyanı Sokağından yokuş aşağı inerken köşedeki 4 katlı Alyanak Han, pencere alt ve üstündeki desenleriyle farklılık arzediyor. Aşağı inerken, Alyanak Han’ın yanında sol tarafımdaki binanın giriş kapısı ve üzerinde yazılanlar dikkatimizi çekti. 1908 tarihi, Osmanlıca Türkçesi, altında latinize onun altında da rumca? Elalemci Han yazısını araştırmalar yardımıyla okuyabiliyoruz. Postaneyanı Sokağından yokuş aşağı indikten sonra sağa dönerek ismini verdiği Büyük Postane Caddesindeki Postane binasının önüne geliyoruz. Postane binasının mimarı Hubyar Camiininde mimarı Vedat Tok. “İnşaatına II. Abdulhamid’in son yıllarında Posta ve Telgraf Nezareti Binası olarak 1905 yılında inşaatına başlanılmış, 1909 ‘da bitirilmiş. İsmi Cumhuriyetten sonra sırayla Yeni Postane ve Büyük Postane olarak değişti. Binanın her iki yanında bulunan kuleli yapılar ile bina farklı bir görünüm kazanmış. Binanın sağ kuleli bölümünde PTT Müzesi bulunuyor. Müze giriş kapısının üzerinde rozet içerisinde Abdulhamid’e ait tuğra bulunuyor. Pencere altlarında kullanılan turkuaz renkli çinilerde binaya güzel bir görünüm katmış. Müze önünde bulunan tabelada PTT müzesinin yakın bir tarihte 6 Mayıs 2000 tarihinde açıldığını öğreniyoruz. “Giriş ve zemin katla birlikte 3 kattan oluşuyor. Giriş katında, Osmanlı – Meşrutiyet ve Cumhuriyet Dönemi Postacı kıyafetleri ile müzenin inşasına ait resimler sergileniyor. Zemin katta: Osmanlı ve Cumhuriyet Dönemi posta kutuları, ilk telgraf merkezi, giriş kapı levhası (1855), halk yazı masası bulunuyor. Birinci katta: Telgraf memuru Manastırlı Hamdi Bey’in odası ve zamanında odada yer alan telgraf cihazları, Osmanlı Dönemi pul eskizleri, 1950 yıllarından sonra tedavüle çıkan önemli gün ve özel günlere ait ofset baskı, ilk gün zarfları ve pulları sergileniyor….” Binanın orta kısım PTT yazısının hemen üstünde kufi yazı ile Osmanlıca Türkçesi posta ve telgraf nezareti yazmaktadır. Kuleli yapıların en üst kısmında çatının hemen altında Osmanlı Devlet Arması yer alıyor. Postane Binasının köşesinde Prizma Tabelada binanın tarihi ve mimarisi hakkında bilgi veriyor. Bina, 1927 – 1936 yılları arasında İstanbul Radyoevi olarak da hizmet vermiş.

VEZİR ÇEŞMESİ
İSTANBUL PTT BAŞMÜDÜRLÜĞÜ FİLATELİ VE PUL GALERİSİ
SULTAN I. ABDULHAMİD HAN TÜRBESİ
SULTAN I. ABDULHAMİD HAN SEBİL VE ÇEŞMESİ
HAMİDİYE MEDRESESİ

Postane binasının çapraz karşısındaki Mimar Vedat Sokağı ile Hekim çıkmazı köşesinde küçük bir kubbesi olan Vezir Çeşmesini görüyoruz. Çeşme, kesme taştan 16 – 17 yüzyıl stilinde yapılmış. Musluğu takılı olan çeşme sade görünümü ile köşede yerini almış bulunuyor. Çeşmenin yerine yakın zamanda konmuş olduğunu öğreniyorum. Gezdiğim yerleri yazarken Google earth da çeşmenin yerine baktığımda çeşmenin olmadığını, yerinde yanında bulunan ayakkabıcı dükkanının kapısı olduğunu görüyoruz. Yetkililere kayıp çeşmeyi tekrar yerine yerleştirmelerinden dolayı teşekkür ediyoruz. Postanenin bulunduğu caddede ve yan sokaklarda aynı tarihlerde yapılmış yüzyılı aşmış binalar görüyoruz. Hemen köşede “Vlora Han,” “Kınacıyan Han” ve “Mermer Han” gibi bir çok yapı / han bulunuyor. Mermer Hanın giriş katı İstanbul PTT Başmüdürlüğü Filateli ve Pul Galerisi olarak hizmet veriyor. Pul Galerisine başka bir zaman uğramak üzere yönümü elektronik eşyaların satıldığı en çok bilinen Doğubank‘a çeviriyorum. Büyük Postane Caddesinden sola Ankara Caddesine dönerek sahil yönünde ilerliyoruz. Caddenin karşı tarafında bulunan Hocapaşa Hamamı Sokağına hızlıca girerek bir kaç fotoğraf çekip tekrar güzergahımıza dönüyoruz. Ankara Caddesinden sola Hamidiye Caddesine dönüyoruz. Doğubank bu caddenin sağında bulunuyor. Aynı caddede sağda 6 katlı otel, postane binası ve bölgedeki diğer binaların mimarisine uygun yapılmış. Kat sayısı 1-2 kat az olsa daha estetik ve uyumlu olacağı kuşku götürmez. Hamidiye Caddesi ve Hamidiye Türbesi Sokağı köşesinde Sultan I. Abdulhamid Han Türbesi, Sebili ve Çeşmesi yer alıyor. Türbenin köşeleri estetik bir şekilde yuvarlatılmış ve her bir köşede iki adet köşenin ebadına uygun çeşmeler yer alıyor. Çeşmelerin musluğu bulunmuyor. Tekne /lavabo kısmı altından geçen kemer üzerine oturtulmuş. “Her nefis ölüm tadacaktır” ayeti kerimesinin yer aldığı avlu kapısından türbeye giriş yapıyoruz. Avlu kapısının tam karşısında avluya açılan geçmişte bir kapı olması muhtemel, ancak şu anda sütun ve kemeri kalmış bir yapı bulunuyor. Kemerin üzerinde bulunan sülüs hatla yazılan kitabede Fatır Suresi 28. ayetinden bir bölüm (innema … “Kulları içinden ancak âlimler, Allah’tan (gereğince) korkar.”) yer alıyor. Kapının sağında dönemin mimarisini yansıtan bir çeşme bulunuyor. Araştırmalarımız sonucu türbenin bitişiğinde Hamidiye Külliyesi ve onun bir parçası olarak Hamidiye Medresesi‘nin olduğunu öğreniyoruz. Hatta iç kısma 10×10 ebadında bir mescid olduğunu da öğreniyoruz. Bu demektir ki Fatih Belediyesi ve Kültür Bakanlığımıza daha çok iş düşüyor. Hamidiye Külliyesini aslına uygun olarak yeniden restore edilmesi eklenen yapılan yıkılması gerekmektedir. Eminönü’ne gidişimde Külliyeyi görmek ilk işim olsun… (Ayrıntılı bilgi için İslam Ansiklopedisinin HAMİDİYE KÜLLİYESİ maddesine bakılabilir. E.T.:29.11.2022). Hamidiye caddesinden Külliye / Medrese çok da belli olmuyor. Türbe geniş bir avlu içerisinde bulunuyor. Avluda başka kabirlerde yer almış. Türbe girişinde yer alan panoda türbede medfun zatlar ve mimari hakkında bilgi verilmiş: “27. Osmanlı padişahı olan Sultan I. Abdülhamid, Sultan III. Ahmed ile Rabia Şermi Sultan’ın oğludur. 21 Ocak 1774’te kırk dokuz yaşında tahta çıkmıştır. Sultan I. Abdülhamid Osmanlı Devletinin İstanbul’daki son selatin külliyesini yaptırmıştır. Külliyenin bir parçası olan türbesi de padişah ölmeden önce 1780 yılında inşa edilmiştir. Türbe, kare planlı olarak kesme taş ve mermerden yapılmış ve üzeri kubbe ile örtülmüştür. Dıştan köşeleri yuvarlaklaştırılarak pilastrlarla süslenmiş olup, cadde tarafında iki adet çeşme yer alır. Bu Kadem-i Şerif Şam’dan Sultan I. Abdülhamid’in emriyle getirilmiş olup türbesine konulmuştur. Kadem-i Şerif’in kapısı tamamen som sedeften yapılmıştır. Yapı içeride iki sıra halindeki pencerelerden ışık almaktadır. Ayrıca üst sıra pencereler içerden vitraylıdır. Türbe içindeki mermer ayet kuşağına Mehmet Emin Efendi tarafından Mülk Suresi yazılmıştır. Kubbe içerisi ve kemer içleri tamamen pastel renklerden, barok üslupta kalem işleriyle süslüdür. Türbe içinde Sultan I. Abdulhamid ve Sultan IV. Mustafa dışında on sekiz şehzade ve hanım sultan medfundur.” Türbenin giriş kısmı 3 adet üzeri kubbeli yapıya sahip. Kubbe içlerinin renk ve desen uyumu güzel olmuş. Türbe kapısı üzerinde 2 satırlık Fecr Suresinin son ayetleri (27 -30) yer alıyor. Onun üzerinde kubbedekiler gibi barok işlemeler mevcut. Türbenin iç kısmı tek kubbeden oluşuyor. Dış sofadaki küçük kubblerin iç kısımlarındaki desenlerin aynısı veya bir benzeri aynı renk tonuyla burada da işlenmiş. Pencere ve kapılarda kalın perdeler yer alıyor. Türbe kapısının iç kısmında en üstte 3 satırlık Neml Suresi 30 ayeti kerime yer alıyor (“Mektup Süleyman’dan gelmekte, Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla ­başlamaktadır”). Ayetin altında türbeyi baştan başa dolaşan kuşak, köşelerden oldukça ustalıkla estetik bir şekilde dönmüş. Kuşağın altında kapının hemen üzerinde ise yine Rahman Suresi 26 ve 27. ayeti kerimeler yer almış. Kapıya göre türbenin sol tarafında iki pencere arasında camekanlı özel yapılmış bir yapı içerisinde Kadem-i Saadet -Peygamber Efendimizin mübarek ayak izi – görülebiliyor. Ayak izini muhafaza eden yapının camekan bölümünün üstünde 3 satır, 2 satırlık bir kitabe, üzerinde de I. Abdülhamid’in tuğrası bulunuyor. Hamidiye Külliyesinin, Hamidiye Caddesi cephesinin bir köşesinde türbe diğer köşesinde 3 katlı Sıbyan Okulu -ilkokul- yerini almış.

HİDAYET CAMİİ
ARPACILAR CAMİİ
ŞEYH MEHMET VE ALİ GEYLANİ TÜRBESİ
-TAŞHAN
HATİCE SULTAN ÇEŞMESİ – Eminönü
Hatice Sultan Çeşmesi Kitabesi
Yapılış Tarihi: H. 1221 / M. 1806-1807

Allâh rızâsı için hemşîre-i Selîm Hân
Etdi bu şâh-râhâ icrâ-yı cûy-ı ihsân

Oldu bu gûne hayra saʽy-i kerîmesinden
Sultan Mustafânın rûh-ı şerîfi şâdân

Çün kim rızâ-yı Hakdır dil-hâhı bu eserden
Nezd-i Hudâda olsun hüsn-i kabûle şâyân

Ol hayr-pîşe zâtı ömr ü saâdet ile
Etsin hemîşe dâim Rabb-i Kerîm ü Müsteân

Vehbî su gibi dil-cû târîhin etdi inşâd
Âb-ı zülâli cârî kıldı Hatîce Sultân
Kaynak: https://kulturenvanteri.com
(E.T.: 26.11.2022)

Türbenin tam karşısındaki Mimar Kemalettin Caddesi girerek Sirkeci Garı yönünde ilerliyoruz. Yukarıda bahsettiğim gibi yüzyıllık binalara sıkça rastlıyoruz. Bunlardan birisi de üç katlı dış cephesinde yoğun bir işçiliğin olduğu Kayseri Han. Han, 1895’de Ermeni bir mimara yaptırılmıştır. Sağ yanımızda ise Doğubank’ın diğer kapısı -C- girişi bulunuyor. Ankara Caddesine kadar ilerleyip, bir arka sokağa Yalıköşkü Caddesine geçiyoruz. Sokakta ilerliyoruz. Sokak sonuna doğru sola kıvrılıyor. Tam kıvrım yerinde karşımıza Hidayet Camii çıkıyor. Sanki yeni bir buluş gerçekleştirmiş gibi seviniyoruz. Cami avlu kapısı saçaklı çatısı, çatı ortasında bulunan küçücük bir kubbesi ile güzel görünüyor. Genişçe kemerli kapısının üzerinde 5 satır, 4 sütun kitabesi bulunuyor (Kitabe metni dipnottadır). Avlu kapısının sağındaki mermer tabelada Hidayet Caminin banileri olarak Sultan II. Mahmud ve Sultan II. Abdülhamid gösteriliyor. Avludan içeri girdiğimizde sağda caminin alt katı bulunuyor. Kapının hemen yanından yukarı doğru merdivenle çıkıldığında caminin ana girişine ulaşılmış oluyor. Cami kapalıydı. Caminin önünde yer alan tabeladan şunları okuyoruz: “Hidayet Cami Sultan II. Mahmud tarafından 1229 / 1813 yılında ahşap olarak yaptırılmıştır. Camiye güney kısmından girildiğinde -Yalıköşkü Caddesi- avlu kapısının üzerinde Yesarizade Mustafa izzet hattı ile yazılı kitabesi bulunmaktadır. Sultan II. Mahmud’un yaptırdığı ahşap yapı harap hale gelince Sultan II. Abdülhamid 1305 / 1887 yılında camiyi bugünkü görünümüyle yeniden yaptırmıştır. Caminin giriş kapsındaki kitabe bu yenilenmeyi göstermektedir. Mimarı Fransız asıllı Alexsandre Vallaury’dir. 500 m2 üzerine inşa edilen cami, aslında iki katlı olarak gözükmektedir. Son bölüm ana ibadet mekânıdır. Cami kareye yakın planlıdır. Üst kata çıkış simetriğinde imam odası bulunmaktadır. Ana mekân kare planlıdır. Cami, doğu ve batı yönlerinde açılan birer büyük pencere ve kubbede yer alan 21 adet … ile aydınlatılmaktadır.” (Hümayun Mahfili de bulunan camiin eskiden iki ima­mı ve bir müstakil hatibi varmış. Selâtin camilerde bulunan bütün her şeyin olduğu cami, daha sonra birtakım tamirler geçir­miştir. Altında bir takım odaların bulunduğu Hidayet Camii’ne Yalıköşkü Caddesi tara­fından girildiğinde, hemen karşıya gelen bir merdivenle çıkılmaktadır. Son cemaat mahalli’nin üzeri çatı ile kaplanmıştır. Tek şerefeli bir minaresi bulunmaktadır. Cami,1983 yılında onarılmış ve 2008 yılında da tekrar yeniden onarımdan geçmiştir” Kaynak: Fatih Kaymakamlığı E.T: 29.11.2022) Hidayet Cami avlusuna girdiğimiz kapının tam karşısındaki diğer kapıdan Arpacılar Caddesinin sahile doğru kıvrıldığı noktadan çıkıyoruz. Sola dönerek Arpacılar Caddesinde yürümeğe başlıyoruz. Sağımızda caddenin başında Arpacılar Cami ve Şeyh Mehmet ve Ali Geylani tabelası görerek içeri giriyoruz. Cami büyük ihtimal bir tekke binasından dönüşmüş. Dıştan 2 katlı, minaresiz, sanki iş merkezleri içerisinde bulunan mescidler gibi düşünürken tabelasından işin hakikatini öğreniyoruz. Avlu giriş kapısının sağında bulunan tabelada ise cami hakkında bilgilere ulaşmak mümkün: “Şeyh Mehmed Geylani Mescidi ve Bursa Mescidi olarak da bilinen cami, İstanbul’un fethine katılan Şeyh Mehmet Geylani ve Ali Geylani Hazretleri tarafından fethin ilk yıllarında yaptırılmıştır. Cami, Fatih Sultan Mehmed’in Şeyh Mehmed Geylani Hazretlerine mülk olarak verdiği alan içine inşa edilmiştir. Zamanla harap olan cami, 1830 yılında ilk inşa halinden eser kalmayacak şekilde Sultan II. Mahmud tarafından yeniden yaptırılmıştır. Klasik camilerden çok farklı olarak köşkü andıran bir mimarisi vardır. Yüksek pencereleri bulunan caminin minaresi yoktur. Alt katındaki geniş pencereli bölümde ilk baniler Şeyh Mehmed Geylani ve Ali Geylani hazretlerinin kabirleri bulunmaktadır. Cami cemaati tarafından sonraki yıllarda çeşitli tamiratlar yaptırılmıştır.” Avlu kapısının üzerinde koyu yeşil bir zemin üzerinde 6 satır, 4 sütun talik hatla yazılmış kitabe yer alıyor. Şair Rasih’in metni, Yeserizade Mustafa İzzet Efendi tarafından talik hatla yazılmış. Cami avlusu olarak adlandırabileceğimiz kapıdan girdiğimizde sağda camekanlı, duvarları çinilerle kaplı bölümde iki sandukada fethin manevi sultanları, bahçekapı kumandanları medfundur. Birkaç basmak merdivenle camiye çıkılıyor. Cami tavanı krem renkli ahşap, pencereleri ise konut pencerelerine benziyor. Duvarda bol miktarda çerçeveli hüsn-i hat örnekleri görülüyor. Camiden çıkıyoruz. Arpacılar Caddesi ile Yalıköşkü Caddesinin kesiştiği noktada Yalıköşkü Caddesi üzerinde Taş Han binasını görüyoruz. Bina İTO tarafından restore edilerek ek hizmet binası olarak kullanılmaktadır. Artık gezinin sonuna geldik. Otobüse binmek üzere duraklara doğru yürüyoruz. Bu kez dönüşü Mısır Çarşısının arkasındaki sokaktan gerçekleştiriyoruz. Yalıköşkü Caddesinden sağa Hamidiye Caddesine, oradan sola -Hatice Turhan Türbesi köşesinden Yeni Cami Caddesine dönüyoruz. Mısır Çarşısının köşesinden çarşı duvarı boyunca Çiçek Pazarı Sokağında ilerliyoruz. Sokak boyunca Mısır Çarşısı duvarına yaslanmış küçücük dükkanların var olduğundan daha önce bahsetmiştik. Bu bölge oldukça kalabalık zor adım atıyoruz. Sokağın bittiği noktada sağa dönüş yapıyoruz çarşı duvarı boyunca (Tahmis Sokağı). Bu sokaktaki dükkanlarda kahvaltılık, kurutulmuş patlıcan, biber, domates gibi gıdalar, kayısı, hurma vb yiyecekler daha fazla satılıyor. Sol tarafımdaki dükkanların bitiminde tam köşede yeni restore edildiği belli olan işlemeleri pırıl pırıl parlayan Hatice Sultan Çeşmesi ile karşılaşıyoruz. Hatice Sultan adına başka çeşmelerde bulunuyor. Ayaklı küçük çeşmelerin arasında ana çeşmenin yer aldığı güzel, bakımlı bir çeşme. Küçük çeşmelerin teknesi, ayaklı lavabo benzeri, ortadaki çeşmenin teknesi klasik türden. Muslukları bulunan çeşmenin ana çeşmenin aynası üzerinde 5 satır, 2 sütunluk talik hatla yazılmış kitabesi, onun üzerinde de Sultan III. Selim’e ait tuğra, küçük çeşmelerin üzerinde ise tuğrayla aynı hizada hilal ve yıldız yer alıyor. Kitabenin sol altında 1221 tarihi not düşülmüş. Çeşme ön kısmı kavisli saçaklı çatı ile örtülmüş. Çatının iç kısmı dönemin mimari üslubunu yansıtan desenlerle kaplanmış. Bu güzel çeşmeyi fotoğrafladıktan sonra gezimizi bir pencerenin üzerinde bulunan “Ya- Hafız 1273” talik hatla yazılmış yazı ile sonlandırıyoruz. (15:00)

BAZI SOKAK İSİMLERİ: 

GEZİ GÜZERGAHI: -İSTANBUL ARKEOLOJİ MÜZELERİ, -TOPKAPI DIŞ AVLU (1.AVLU- ALAY MEYDANI),(-DARPHANE-İ AMİRE, -….. ÇEŞMESİ, -AYA İRİNİ ANIT MÜZESİ, BAB-I HÜMAYÛN SALTANAT KAPISI, -HAS FIRIN, -SU TERAZİSİ VE ÇEŞMESİ (1.avlu), -AÇIK HAVA ÇEŞME MÜZESİ, -TOPKAPI SARAYI GİRİŞİ (2.AVLU – DİVAN MEYDANI), -BÂBÜ’S-SELAM (Orta Kapı), -MEYDAN ÇEŞMESİ (2.Avlu Çeşmesi), -III. MUSTAFA ÇEŞMESİ (BÂBÜ’S-SELAM ÇEŞMESİ) -GÜLHANE PARKI (-SANAT DUVARI – OSMAN HAMDİ BEY, -ÇİNİLİ KÖŞK, -GOTLAR SÜTUNU, -GÜLHANE KAPISI-HAGİOS PAULOS YETİMHANESİ KALINTILARI, -SARAYBURNU, -SARAYBURNU TIBBİYE CAMİİ (YEDEKÇİLER CAMİİ), -SEPETÇİLER KASRI (YEŞİLAY), -İBB SİRKECİ GAR ÖNÜ PARKI, -SİRKECİ GARI, -MERZİFONLU SADRAZAM KARA, MUSTAFA PAŞA VEZİR CAMİİ, -KARAKİ HÜSEYİN ÇELEBİ CAMİİ, (KARAKİ MESCİDİ – SALKIM SÖĞÜT CAMİİ), -II. ABDULHAMİD HAN ÇEŞMESİ (İkili – Demirkapı), -MURADİYE SEBİLİ VE ÇEŞMESİ (Restorasyon Bekliyor), -HOBYAR CAMİİ (Büyük Postahane Camii), -POSTA VE TELGRAF NEZARETİ BİNASI (BÜYÜK POSTANE), -PTT MÜZESİ, -VEZİR ÇEŞMESİ, -İSTANBUL PTT BAŞMÜDÜRLÜĞÜ FİLATELİ VE PUL GALERİSİ, -SULTAN I. ABDULHAMİD HAN TÜRBESİ, SEBİLİ VE ÇEŞMESİ, -HAMİDİYE MEDRESESİ, -HİDAYET CAMİİ, -ARPACILAR CAMİİ, -ŞEYH MEHMET VE ALİ GEYLANİ TÜRBESİ, -TAŞHAN, -HATİCE SULTAN ÇEŞMESİ

İLGİLİ WEB SİTELERİ
DARPHANE-İ AMİRE’NİN DEMİR ÜST ÖRTÜ SİSTEMLERİNİN İKİ YAPI ÜZERİNDEN İNCELENMESİ VE KORUMA ÖNERİLERİ