22. DURAK: CANKURTARAN – KÜÇÜK AYASOFYA
PROJENİN ADI ADIM ADIM TARİHİ YARIMADA |
22. DURAK CANKURTARAN – KÜÇÜK AYASOFYA |
YAZAN Tayfun NASUHBEYOĞLU |
TARİH VE SAAT 12 Haziran 2022 Pazar (10:50- 15:08) |
HANGİ MAHALLELERDEN GEÇTİK? -KÜÇÜK AYASOFYA, -CANKURTARAN, -SULTAN AHMET |
GEZİ GÜZERGAHI SAYFANIN EN ALTINDA VERİLMİŞTİR |
Bugün hava yağışlı görünüyor. Geziye çıksam mı çıkmasam mı diye kararsız kaldım. Ancak yola çıkmaya karar verdim. Bu kez metro hattını kullanarak Sultan Ahmet Cami alt kısımları ile Topkapı Sarayı surlarına kadar olan kısımları tamamlama planını gerçekleştirmek üzere yola çıkıyorum. Aracımı Başakşehir’e park edip Başak Konutları metrosundan Yenikapı Metrosuna ulaşıyoruz. Yürüyerek bir önceki gezi durağımızda bıraktığımız yere geliyoruz.
–ARAPZADE ABDURRAHMAN EFENDİ ÇEŞMESİ –MEHMED AĞA ÇEŞMESİ (Kasabbaşı Elhac Seyyid) (Restore Bekliyor) |
Mehemmed Ağa Çeşmesi 1 Eğinli Kasâbbaşı Mehemmed Ağa idi evvel bânî Mahv olup bir masura suyu hem nâm ü nişânı 2 Evkâfından bulup çıkardı bu mahallenin eimmânı Yâver-i Ekrem-i Hazret-i Âsâf Paşa müşîr-i sâmi 3 İlâhî abâ vü ecdâdının olsun cennet mekânı Yapdırıp bu çeşmeyi oldu bânî-i sânî H. Muharrem 1314 M. Haziran 1896 1 İlk yapdıranı, Eğinli Kasapbaşı Mehmet Ağa idi. Bir masura suyu, adı sanı mahv olmuştu. 2 Bu mahallenin büyükleri vakfından bulup çıkardı. Sadrazamı, büyük maraşal Âsaf Paşa Hazretleri’dir. 3 İlahi, atalarının mekânı cennet olsun. Bu çeşmeyi yapdırıp ikinci yapdıranı oldu. Kaynak: Fatih Belediyesi Kitabelerin Kitabı Fatih (E.T: 12.6.2022) |
Bu arada yeni gezi durağına doğru yürürken daha önceki gezilerde görmediğimiz bir çeşme Arapzade Abdurrahman Efendi çeşmesi önümüze çıkıveriyor. Çeşme, iki aparman arasında kalmış. 4 satırdan oluşan kitabesi diğer çeşmelerde rastlamadığım şekilde estetik bir çerçeve ile sarılmış. Aynası, teknesiyle bütünlüğü korunmuş. Çeşme üzerinde 2010 yılında İTO, İBB ve KUDEB tarafından proje kapsamında konmuş tabeladan çeşme hakkında bilgi ediniyoruz: “Yapım tarihi tam olarak tespit edilemeyen Arapzade Abdurrahman Efendi Çeşmesinin barok etkili çerçevesinden 18. yüzyıl sonu 19. yüzyıl başlarında (Lale Devri) yapıldığı düşünülmektedir. Arapzade Abdurrahman Efendi Sultan III. Ahmed’in (saltanatı 1703 – 1730) baş imamı olarak kayıtlara geçmesi bu teoriyi desteklemektedir; Çeşmenin kitabesinde şöyle denilmektedir; 1 Cennet-mekân Sultan Ahmed Hân-ı Sâlis tâbe- serâh Hazretlerinin / 2 asrında imâm-ı evvel-i şehriyârî ve bi’l-fiil Rumeli kazaskeri / 3 iken irtihâl-i dâr-ı bekâ iden Arapzade merhûm ve mağfûrun leh / 4 Abdurrahman Efendinin ihyâsına muvaffak oldukları çeşmeleridir.” Nihayet Kadırga parkına ulaşıyoruz. Parkın bulunduğu kaldırımdan değil binaların olduğu kaldırımdan ilerliyorum. Bir önceki durak yazısında belirttiğim gibi kaldırımı işgal eden, çok sayıda oyunlu kahvehane bulunuyor. Sabahın bu saatinde taş diziyorlar. Polis Amirliğinin tam karşısında yine geçen gezi de atladığım Kadırga Limanı Çeşmesini, ve eksik bıraktığım Bostani Ali Camini daha ayrıntılı olarak fotoğraflayıp bir önceki gezi notlarına eklemek üzere geçiyorum. Kadırga Limanı Caddesinde ilerliyoruz. Sağımızda bulunan Yusuf Aşkın sokaktan içeri girerek sahil yönüne doğru devam ediyoruz. Sokağın sonuna doğru yeşil bir alan gözüküyor. Sağ yanımda sokağın köşesine kadar uzayan 3 katlı bir otel bulunuyor. Otelin birinci kat pencere hizası baştan başa jiletli tel ile çevrelenmiş. Sokağın bitiminde karşımıza Cundi Parkı çıkıyor. Parkı dıştan fotoğraflayarak önce çevresini geziyoruz. Parkın çevresinde hoteller, restore edilmiş, binalar yer alıyor. Bu arada parka açılan sokaklara da giriş yapıyorum. Bazı sokaklardan bir önceki gezide geçtiğimi hatırlayarak geri dönüp bir başka sokağa giriyoruz. Bu kez solumuza parkı alarak Cinci Meydanı Sokağında ilerlediğimizde parkın bitiminde sağa Dönüş Sokağına sapıyoruz. Bir kaç adım sonra solumuzda köşede Mehmed Ağa Çeşmesini görüyoruz (Dönüş Sokak ile Şehsuvarbey Çıkmazı köşesinde). Çeşmenin 2 satır, 3 satılık bir kitabesi bulunuyor. Teknesi yol seviyesinin altında kalmış. Çeşmenin aynasına sıfır noktasında bir asma ağacı yer alıyor. Çeşmenin önünü tümden kapatmasın diye çeşme yüksekliğine kadar olan kısımlar budanmış, yeşilliği çeşmenin üzerinde kalmış.
–CUNDİ PARKI -KÜÇÜK AYASOFYA MAHALLE MUHTARLIĞI –RÜSTEM PAŞA ÇEŞMESİ –SPHENDON DUVARI |
Rüstem Paşa Çeşmesi Nakilbent Sokak Yapılış Tarihi: H.957 / M. 1550-1551 Kitabesi; Sâhibü’l-hayr-ı mükerrem menbaʽ-ı lutf u kerem Âsaf-ı Sultân Süleymân Hazret-i Rüstem-alem Fî-sebîlillâh yapıp bu çeşmeyi etdi sebîl Hak nasib ede ona Aynan tüsemmâ Selsebîl Sâf-meşreb teşne-diller çeşmeyi kıldıkda seyr Didiler tahsîn idüb târihini zehî ayn-ı hayr (962) (Kaynak: https://kulturenvanteri.com/ E.T:12.6.2022) |
Bina sıralı taş ve tuğladan yapılmıştır. Bugün binanın içerisine girme imkanı kalmamıştır. Parkın bir kenarı eski banliyö hattına dayanmış, orta büyüklükte güzel, bakımlı bir park. Sırtını banliyö hattına dayamış 2 katlı sosyal tesis, süs havuzu, üstü kapalı piknik masaları, çocuk oyun gurubu gibi unsurlar bulunuyor. Parka girdiğimde yağmur şiddetini artırdı. Bizde üstü kapalı masalarının bulunduğu yerde yağmur şiddetini azaltıncaya kadar bekledik. Gezi süresince 3-4 kez kısa süreli şiddetli yağış oldu. Hafifçe yağdığında beklemeyip yola devam ettim. Parktan çıkıp (Ödev Sokak – Suzi Dilara Sk – Bardakçı Sk – Kadırga Limanı Cad – Demirci Reşit Sokak) geçen hafta fotoğrafladığımız Yirmiüç Nisan parkına tekrar gelirken yolda -özellikle ödev sokakta- oldukça güzel restore edilmiş ahşap görünümlü binalar vardı. Parka gelişimine sebep geçen haftada Tahsin Bey Çeşmesini Google Earthten görmem. Bizzat görmememdi. (Ancak yazıyı yazarken tekrar baktığımda görüntüyü güncellediklerini, çeşmenin etrafının restore edilmek üzere Fatih Belediyesince kapatıldığı görülüyor). Bende gözümle teyit etmiş oldum. Yirmiüç Nisan Parkını soluma alarak yokuş yukarı çıkıyorum. Parkın biraz ilerisinde Küçükayasofya Mahalle Muhtarlığı yer alıyor. Sol tarafımda kale duvarı gibi uzanan duvarın ne olduğunu merak ediyorum. Yağmur hafif hafif yağıyor. Neredeyse yokuşun sonuna geldik. Sultan Ahmet Caminin minareleri çok daha yakın gözüküyor. Sultan Ahmet Meydanında dikilitaşa yakınız. Ancak o bölgeye geçmiyorum. Sırtımı duvara döndüğümde karlımda bir cami, duvara yaslı bir çeşme ve birde prizma tabela. Önce çeşmeye doğru yöneldim. Çünkü yağmur artık şiddetini artırmıştı. Rüstem Paşa Çeşmesi, duvarın hemen önüne yapılmış. Çeşme bütün unsurlarıyla yerli yerinde. 3 satır, 2 sütun kitabesi bulunuyor. Kitabenin en alt ortasında yapım tarihi olarak Hicri 957 tarihi düşülmüş (M 1550 -1551). Yağmurdan korunmak için bir müddet teknenin içerisinde bekledim. Yağmur hafiflediğinde bu kez Prizma tabelaya yaklaşarak kale duvarı gibi bu yüksek istinat duvarı hakkında yazılanları okumaya başladım: “Sphendon Duvarı. Hipodrumun inşaası sırasında alanın güneybatı bölümü, bu noktada oldukça eğimli bir araziye sahipti ve araziyi düzeltmek üzere her biri ayrı ayrı tonozlarla örtülü 25 adet hücreden oluşan büyük bir alt yapı kullanılmıştır. Hipodromun güney ucunu oluşturan bu yükseltilmiş bölümüne “Sphendon” adı verilir. Hipodrom, çeşitli gösterilerin ve araba yarışlarının yapılacağı mekan olarak inşa edildiği için yüzeyinin düz olması gerekiyordu. Oysa kurulduğu yerde arazi güneyde denize doğru alçalıyordu. Bu nedenle bu bölgede böyle bir “istinat duvarı” yapılarak zemin yükseltilmiş ve eşitlenmiştir. Burası, Hippodrom’un güney ucunu oluşturmakta ve bir yarım daire biçimini almaktadır. Bina sıralı taş ve tuğladan yapılmıştır. Bugün binanın içine girme imkanı kalmamıştır ama daha önce yapılmış incelemelerden, dış duvara paralel ve bitişik giden yarım daire biçimi verilmiş bir koridor olduğu ve bu koridor üzerinde bazı kapılardan iç kısımda kalan odalara giriş olduğu bilinmektedir. 19. yüzyılda Sphendon’un üstüne, şimdi “Endüstri Meslek Lisesi olan okul binası yapılmıştır. Ama bundan başka, çok daha eskiden, bir hamam ve bir haddehane de bu yükselti üzerinde inşa edilmiştir.” Duvar hakkında araştırma yaparken Anadolu Ajansına geçen bir haberi burada paylaşıyorum. HABER: ‘Sultanahmet’in 1700 yıllık duvarı: Sfendon’ (AA E.T: 12.6.2022)
–NAKİLBEND CAMİİ ÇEŞMESİ (Hasan Ağa Çeşmesi) –NAKİLBEND CAMİİ –KAPIAĞASI MAHMUD AĞA SIBYAN MEKTEBİ (Tarihi Kalıntı Harabe) –KAPIAĞASI ÇEŞMESİ –KAPI AĞASI MAHMUD AĞA CAMİİ |
Yağmurdan korunmak amacıyla hemen karşımdaki Nakilbend Camiine doğru yöneliyorum. Caminin dış avlu duvarının köşesinde yüzü sokağa dönük küçük bir çeşme Nakilbend Camii Çeşmesi yer alıyor. Çeşme Hasan Ağa Çeşmesi olarak ta tanınıyor. Çeşmenin üzerinde ayna kısmında 3 satırlık çok kısa bir kitabe bulunuyor. Ayna üzerine yazılmış bu tür tür kitabeyle ilk kez karşılaşıyoruz. Kitabe besmele ile başlayarak, enbiya suresi 30. ayeti kerimeden, en altta ise insan suresi 21.ayeti kerimeden bir bölüm yer alıyor. (“Vece’alnâ mine-lmâ-i kulle şey-in hayy”). (sekâhum rabbuhum şarâben tahûrâ). Caminin girişinde durarak yağmurdan korunmaya çalıştım. Cami kapalı idi. Lavabolarda duran görevli nihayet insafa gelerek caminin kapısını açtı. Son cemaat yerinde biraz oturup, yağmurun dinmesini bekledik. Cami içerisi son cemaat yerindeki pencereden fotoğraflamış olduk. Caminin yanındaki Gelinlik Sokağından denize doğru gezimizi sürdürüyoruz (Gelinlik Sk – Yeğen Sk – Kapıağası Sk – Sultaniyegah Sk). Sultaniyegah Sokaktan içeri girerek, uzaktan gördüğümüz camiye doğru ilerliyoruz. Sokak oldukça dar. Tarihi kalıntı dikkatimizi çekiyor. Araştırdığımız kadarıyla bu kalıntı Kapı Ağası Mahmud Ağa Sıbyan Mektebine aitmiş. Cami girişine gelmeden etrafında fotoğraf çekiyoruz. Sultaniyegah Sokağından sola Fenerlikapı Sokağına girerek Caminin giriş kapısına doğru yöneliyoruz. Sokağın sonunda Akbıyık Değirmeni Sokağı ile kesiştiği köşede Kapıağası Çeşmesini görüyoruz. Çeşmenin üzerinde çeşme hakkında bilginin yer aldığı tabela yer alıyor. Yazılanlara göre çeşmenin yapım tarihi ve banisi bilinmemektedir. Klasik tarzda kesme taştan yapılmış olup, kabartmalı ayna taşı iki tas yuvası arasında bulunmaktadır. Çeşmenin kitabesi bulunmamaktadır. Musluğu bulunmaktadır. Çeşme 2010 yılında İBB KUDEB ve İTO tarafından restore edilmiştir. Çeşmenin hemen yanında Miladi 1553 tarihinde yapılan Kapıağası Mahmud Camii giriş kapısında bulunan tabelada cami hakkında bilgi verilmiş: “Ağa Cami adıyla da bilinen cami, Babü’s-saade Ağası Mahmud Ağa tarafından Mimar Sinan’a yaptırılmıştır. Caminin kitabesi Farsçadır. 1766 ve 1825 yıllarında yangın geçirmiş olup, yeniden inşa edilmiştir. İlk hali arasında ilgi kalmamıştır. Duvarları kesme taştan yapılmış olan cami fevkani olarak inşa edilmiştir. Sağ tarafında tek şerefeli bir minaresi vardır. İlk yapıldığında medrese ve mektebe sahip iken daha sonra medresesi yanmıştır. Camiyi yaptıran Kapıağası Mahmud Ağa caminin haziresinde medfundur.” Yukarıda Sultaniyegah Sokağına girdiğimizde tarihi kalıntıdan bahsetmiştim. Bu kalıntının Kapıağası Mahmud Ağa Sıbyan Mektebine ait olması yüksek bir ihtimaldir. Cami kapalı olduğundan içerisini fotoğraflayamadık.
Hekimoğlu Ali Paşa Validesi Çeşmesi Yapılış Tarihi: H.1147 / M.1734-1735 Kitabesi; Şeh Mahmud Hânın âsef-i ahdi Ali Paşanın Edince mâderi dehri zülâl-i birrine irvâ Beşiktâşî Rızâ-yı Nakşibendî dedi târîhin Gel iç âb-ı hayât olsun bu dil-cû çeşmeden cânâ (Kaynak: https://kulturenvanteri.com/ E.T:28.7.2022) |
–BALTACI KARA HAFIZ KONAĞI (Tarihi Kalıntı Harabe) –AKBIYIK ALT GEÇİDİ –AKBIYIK CAMİİ –HEKİMOĞLU ALİ PAŞA VALİDESİ ÇEŞMESİ –AKBIYIK ÇEŞMESİ –HAMAMİZADE İSMAİL DEDE EFENDİ EVİ |
Akbıyık Değirmeni Sokağında sağıma çeşmeyi alarak devam ediyoruz. biraz ileride solumda 3 katlı betonarme karkas bina dikkatimi çekiyor. Büyük ihtimal sonrasında tarihi dokuya uygun giydirme yapılacaktır. İnşaatın bitiminde ayakta kalmış tarihi yapı göze çarpıyor. Muhtemel bir sıbyan mektebi yani ilkokul. Ancak araştırmalarımız sonucu bu yapının Baltacı Kara Hafız Konağı olduğunu öğreniyoruz. Yapılan inşaat bu adaya mı ait bilemiyoruz. Sanki inşaat sırasında konak alanında yapılan izinsiz kazıdan bahsediyor. (Akbıyık Değirmeni Sokağı, 61 pafta, 83 ada, 6 parsel sayılı, özel mülkiyete ait, 547,50 m2…. koruma kurulu pdf). Yol tarihi yapının yanında kıvrılarak uzanıyor. Akbıyık Değirmeni Sokak başlangıcına kadar geldikten sonra sağa Akbıyık Caddesine dönerek Akbıyık Alt Geçidine ulaşıyoruz. Geçidin üzerinden eskiden banliyö treni geçerdi. Akbıyık Alt geçidinden geçince sağda Akbıyık Camii bizleri karşılıyor. Akbıyık caminin dıştan görünüşünde tarihi izler görülmüyor ne yazık ki. Avlu kapısından içeri giriyoruz. Avluda düz ayak abdest alınan yerde çeşmelerin üst kısmında -askılık hizasında- 5 satır, 2 sütundan oluşan bir kitabe yer alıyor. Kitabenin sol alt kısmında 1283 tarihi not düşülmüş. Cami açıktı. Tavan ahşaptan, düz motifsizdi. Seccade şeklindeki kırmızı ağırlıklı halı uyumsuz duruyordu. Akbıyık Cami duvarında asılı Fatih Belediyesince hazırlanan tabelada Akbıyık Caminin aslında İstanbul’un en eski camilerinden olduğunu, Fatih dönemi devlet adamlarından Akbıyık Muhyiddin Efendi tarafından 1464 senesinde yaptırıldığını öğreniyoruz. Devamla: “Sultan II. Abdülhamid Han tarafından yeniden yaptırılmıştır. Son olarak 1950 yılında halkın yardımıyla restore edilmiştir. Günümüzde caminin ilk yapısından hiçbir iz kalmamıştır. İstanbul camileri içerisinde kıbleye göre en ileri bir noktada bulunması dolayısıyla “İmamü’l Mesacid” – Mescidlerin imamı- adını almıştır. Akbıyık Mahallesi 1934 yılına kadar devam etmiş, bu tarihten sonra Sultanahmet mahallesine katılmıştır. Banisi Muhyiddin Efendi’nin kabir buradadır. Dikdörtgen bir plana oturtulmuş cami ahşap çatılıdır.” AKBIYIK MESCİDİ ve TEKKESİ hakkında ayrıntılı bilgi için Diyanet İslam Ansiklopedisine bakılabilir). Camiden çıktıktan sonra hemen karşımda 2 çeşme ve iki katlı üst katı gül kurusu renginde? ahşap yapı dikkat çeker tarzda önümüze çıkıyor. İlk olarak ahşap binanın yanındaki Hekimoğlu Ali Paşa Validesi Çeşmesini fotoğrafladık. Çeşme 1147 senesinde yaptırılmış. (M. 1734 -1735). Araştırmalarımız sonucunda çeşme hakkında şu bilgilere ulaştık: “Çeşme klâsik tarzda tamamıyla mermerden yapılmıştır. Kabartma süsleri taşlarda boş bir yer bırakmayacak kadar zengin ve sanatlıdır. Servi ağaçları, rozetler ve rumî motiflerle süslü ayna taşının iki yanında alt alta konmuş saksı içinde ikişer çiçek motifi, üstünde ise stolaktitli bir kornişten sonra bir bordür ve onun üzerinde de kemerin içini tamamıyla kaplayacak geniş süslemeler vardır. Kemer boşlukları yine zengin kabartmalarla doldurulduğu gibi kemerin ayaklarını da yine ikişer vazo içerisinde çiçekler yerleştirilmiştir. Ayrıca kabartma bir bordür bütün çeşmeyi dolaşmaktadır. En yukarıda stalâktitli bir kornişten sonra yine bir bordür gelmektedir. Suyu akmaktadır.” (Kaynak: http://www.suvakfi.org.tr/ (E.T.: 28.7.2022) Keresteci Hakkı Sokağı köşesinde bulunan diğer çeşmeye Akbıyık Çeşmesine uğruyoruz. Çeşmenin restore edilmiş ancak üzerinden zaman geçmiş. Yapım veya onarım kitabesi bulunmayan çeşme ayna kısmının hemen üzerinde besmele ve “Herşey sudan yaratılmıştır” ayeti kerimesi yer almaktadır (Bismillahirrahmanirrahim – “Ve minel mai külle şey’in hayy”). Çeşmenin hemen yanında alkol satan bir büfenin olması, büfenin alkozsüz içeceklerini çeşmenin hemen yanına koyması ve tekne içerisinde içki şişelerinin konulduğu sandığın olması görüntü açısından iyi olmamış. Çeşmenin motifleri bir önceki çeşmeye benziyor. Muhtemel aynı dönemde yapılmış. Ancak isim olarak Akbıyık Mescidinden dolayı aynı ismi almış olmalı. Çünkü cami ile çeşme tarihleri ayrı dönemler. “Mermer çeşme, baştan başa ince işlemelerle süslüdür. Çeşitli çiçek motiflerinden oluşan geniş bir bordür, iki yanını ve üstünü dolamaktadır. Lale devri çeşmelerinin çoğunda görülen yelpaze şeklindeki kemerinin altında vazo şeklinde çiçek motifleriyle süslü bir ayna taşı varsa da tahrip edilerek bozulmuş, teknesi ise yok olmuştur. Ayrıca çeşmenin yukarısında ince işlerle süslü bir başlık dikkati çekmektedir.” (Kaynak: http://www.suvakfi.org.tr/ (E.T.: 28.7.2022) Nihayet ahşap binanın önüne gelebildik. Binanın giriş kapısının yanında asılı olan tabelada Bestekar Hamamızade İsmail Dede Efendi Evi tabelasını görüyoruz. Binanın hemen önündeki Prizma tabelada ise Dede Efendi Evi başlığı altında bilgi verilmiş: “9 Ocak 1778’de İstanbul’da doğdu…..” İSMÂİL DEDE EFENDİ, Hamâmîzâde hakkında ayrıntılı bilgi için Diyanet İslam Ansiklopedisine bakılabilir)
–Nİ’MEL CEYŞ KABİRLERİ –AHIRKAPI -TARİHİ SURLAR -FATİH BELEDİYESİ YELKEN SPORLARI MERKEZİ -İBB PARK –BUKOLEON SARAYI (Restore ediliyor) –FATİH BELEDİYESİ ÇATLADIKAPI SOSYAL TESİSLERİ VE NİKAH SALONU –ÇATLADIKAPI OTOPARKI |
Bestekar Hamamızade İsmail Dede Efendi Evini sağıma alarak Ahırkapı Caddesinden yola devam ediyoruz. Ara ara yan sokaklara girerek rotayı değiştiriyoruz. Şadırvan Sokak üzerinden tekrar Ahırkapı Caddesine çıkıyoruz. Karşımıza sur kapısının yanında Ni’me’l Çeyş Kabirlerini tabelasını görüyoruz. “Kabirlerde, 1453 yılında İstanbul’un fethine katılan, kuşatma sırasında şehit olan ve bulunduğu yere defnedilmiş Ni’me’l Ceyş yatmaktadır. Cankurtaran mevkii şiddetli çatışmaların yaşandığı yerlerden. 1910 yılında 2. Şimendifer Taburu tarafından onarılan kabirler, çevresindeki yapılaşma sebebi ile zamanla Cankurtaran Öğretmenevi bahçesinde kalmıştır.” Demir korkulukların arkasından sur dibinde sadece bir kabir gözüküyor. Muhtemel diğer kabirler yukarıda ifade edildiği gibi öğretmenevi bahçesinde. Surun dışa açılan bu kapısının ismi Ahırkapı olarak biliniyor. 1.90 uyarı tabelasını görüyoruz. İlk kemer yüksek, ancak devamındaki ikinci kemer daha alçak. Surun dışına çıkıyoruz. Sahil yolunun karşısında deniz kenarında İBB Ahırkapı İskelesini gözüküyor. Sahil yolu Caddesi boyunca ara ara sur kalıntıları ve surlar arasında otel ve restoranlar yer alıyor. Yenikapı yönüne doğru uzunca bir süre yürüdükten sonra deniz kenarında bir fener görünüyor. Merak edip yolun karşı tarafına -sahil tarafına- geçiyoruz. Fenerin etrafında denize doğru uzanan tek katlı yapılar bulunuyor. Fenere yaklaştığımızda buranın Fatih Belediyesi Yelken Sporları Merkezi olduğunu görüyoruz. Fenerin bulunduğu alan sahil boyunca yeşil alan. İBB’ye ait bu parkta ismin yazılı olduğu tabelayı göremiyoruz. Parkın içerisinden sırtımızı denize verip karşı surlara baktığımızda İBB tarafından restore edilen Bukoleon Sarayını görüyoruz. Sarayın etrafını çevreleyen vinillerin üzerinde “İstanbul’un 1600 yıllık sarayını açığa çıkarıyoruz” ibaresini okuyoruz. Saray önceki tarihlerde denize sıfır noktada idi. Şu an üzerinde bulunduğumuz yeşil alanlar dolgu ile kazanılmış. Araştırdığımız kadarıyla Saray muhtemelen 5. yüzyılda II. Theodosius (408-450) döneminde sahil surlarının üzerine inşa edilmiş. (Ayrıntılı bilgi için ozhanozturk.com web sitesi veya Vikipedi ilgili maddesine bakılabilir. E.T:23.8.2022). Sahil boyunca parkın içerisinde yürüyerek Fatih Belediyesi Çatladıkapı Sosyal Tesisleri ve Nikah Salonunun olduğu yapıya ulaşıyorum. Sahilde ara ara Sultan Ahmet Camii ve Küçük Ayasofya Camilerini fotoğraflamayı ihmal etmiyorum. Sahil boyunca çocuklar için de çeşitli oyun gurupları bulunuyor. Havanın sıcak olmadığı günlerde ailecek gezilebilir ve piknik yapılabilir. Ağaçların gölgeleri henüz yeterli değil. Sosyal Tesisin etrafını dolaşarak caddeye çıkıyorum. Tesislerin hemen bitişiğinde belediyeye ait Çatladıkapı Otoparkı bulunuyor.
–ÇATLADIKAPI GEÇİDİ –İSİMSİZ MİNİ PARK (Mustafa Paşa Sokağı) –CANKURTARAN CAMİİ-KALINTI HARABE –SU TERAZİSİ-Cankurtaran -CEVRİ KALFA İLKOKULU –MERDİVEN KULESİ (Magnaura Sarayı) –İSHAK PAŞA CAMİİ –İSHAK PAŞA CAMİİ SU TERAZİSİ –İSHAK PAŞA HAMAMI (Restorasyon Bekliyor) |
Ahırkapıdan surdışına çıkmıştık. Çatladıkapı Geçidinden ise tekrar suriçine giriyoruz. Aksakal Sokağından yokuş yukarı çıkıyoruz. Sağımızda bulunan Mustafapaşa Sokağına giriyoruz. Ara ara yağmur yağmaya devam ediyor. 10 dk kadar saçak altında bekliyorum. Yağmur hafiflediğinde sokakta yürüyüşümüze devam ediyoruz. Biraz yürüdükten sonra sağımızda iki bina arasında bir salıncak bir de kaykaydan ibaret mini çocuk oyun parkını görüyoruz. Mustafapaşa sokağının başına kadar geliyoruz. Bu noktadan sonra sokak Fenerlikapı Sokak olarak devam ediyor. Yukarıda da bahsettiğim gibi bu bölge küçük, orta büyüklükte otellerin olması sebebiyle binalar bakımlı, restore edilmiş veya yeniden yapılmış. Daha önce bu sokaklardan geçmiştim. Nihayet Cankurtaran Caddesine tekrar geldik. Biraz önce karşıya Akbıyık Geçidinden geçmiştik. Şimdi Cankurtaran Caddesinde eski banliyö hattına paralel yürüyüşümüzü gerçekleştireceğiz. Caddenin bu kısmı oldukça dar. Birkaç dakika yürüdükten sonra karşımızda etrafı sacla çevrili harabe bir yapı görüyoruz. (11 Nisan 2024 tarihinden bölgeye yaptığımız ziyarette etrafı çevrili kalıntının su terazisi olduğunu görüyoruz. Fatih Belediyesi tarafından restore edilmiş. Su Terazisinin karşısında bulunan kalıntının ise Cankurtaran Camii olduğunu öğreniyoruz). Yapının karşısında Bayram Fırını Sokağı köşesinde yine küçük bir parça kalıntı yer alıyor. Bayram Fırını Sokaktan yokuş yukarı yürüyoruz. Sokağın sonuna kadar ilerlediğimizde Akbıyık Caddesine ulaşıyoruz. Karşımıza 3 katlı kale kulesi benzeri tarihi yapı çıkıyor. Kulenin giriş kapısı yüksek kemerli, kapısı demirden ve de kapalı. Kulenin geçmişini araştırmak üzere Akbıyık Caddesinde Topkapı Sarayı Surları yönünde ilerliyoruz. (Yaptığımız araştırmada burasının Bizans Döneminden kalma Magnaura Sarayının ayakta kalan bir parçası Merdiven Kulesi olduğunu öğreniyoruz. ) Yağmur tekrar şiddetini artırıyor. Bir kafenin önünde sundurmanın altında yağmurun sakinlemesini bekliyorum. The Byzantıum Hoteli fotoğraflıyoruz. Karşıdan Topkapı Sarayı Surları gözüküyor. Sol tarafta harabe haline gelmiş tarihi yapı olduğu halde ilerleyip köşede bulunan İshak Paşa Camiine ulaşıyoruz. Camii İshakpaşa Caddesi ile Akbıyık Caddesi kesiştiği köşede bulunuyor. Bugün İshak Paşa Camiini bir çok açıdan fotoğraflama imkanı bulduk. Caminin tarihi oldukça eskilere dayanıyor. Tabelasında yazılanlara göre: “Onbeşinci yüzyıl Osmanlı Veziriazamlarından olan İshak Bey aslen Rum olup, Enderun’da Müslüman olarak yetiştirilmiş, Sultan II. Murad Han zamanında hazinedarlıktan vezirliğe yükselmiştir. İshak Paşa 1472’de Akkoyunlu üzerine yapılacak seferden hemen önce görevinden alınmış ve sadarete ikinci defa Mahmud Paşa getirilmiştir. Sultan II. Bayezid’in tahta geçmesinden sonra 1481’de tekrar sadrazamlığa getirilmiş ve bu görevi 1492 senesine kadar başarıyla yürütmüştür. İshak Paşa 1497’de Selanik’te vefat etmiştir. …” Tabelanın alt kısmı kirlendiğinden yazının devamını okuyamıyoruz. Yazının sonunda 1951 de iyi bir onarım ve değişiklik geçirdiğini öğreniyoruz. Cami girişi Surlara bakıyor. Kare planlı ve tek kubbeli, sade mimarili bir camidir. (Ayrıntılı Bilgi için İslam Ansiklopedisinin İSHAK PAŞA CAMİİ ve HAMAMI maddesine bakılabilir E.T.23.8.2022). Cami açıktı. İçerisi belki yağmurdan dolayı biraz karanlıktı. Bu sebeple fotoğraflarda biraz karanlık çıktı. Kubbe işlemesiz, sadece merkezde küçük çaplı ayeti kerime yer alıyor. Tabandan birinci pencere hizasına kadar ahşap kaplama yapılmış. Alt pencereler dikdörtgen, üst pencereler ise kemerlidir. Camiden çıktıktan sonra avlusunda dolaşıyorum. Avlunun bir köşesindeki su terazisi ilgimizi çekti. Avlu içerisinde duvar diplerinde sütun başlıkları parçaları yer alıyor. Tarihi bir değeri var mıdır bilmiyorum. Yine duvarda sağ üst köşesi kırılmış kitabe olduğunu düşündüğüm bir parçayı da fotoğraflıyoruz. Cami avlusunda hazirenin olduğu da belirterek, camiden çıkıyoruz. Caminin yanında caddenin diğer köşesinde harabe halindeki İshak Paşa Hamamını görüyoruz. Zamana ve insanların umursamazlığına inat hala ayakta. Yapının kapı ve pencereleri taşlarla örülerek kapatılmış.
Hacı Hasan Çeşmesi Yapılış Tarihi: H. 1125 / M. 1713-1714 Kitabesi; Bârekallâh yapdı el-Hâc Hasan bu çeşmeyi Etdi hayrât ol ağa-yı muhteşem âb-ı hayât Çok şükür kim oldu cârî âleme mâ’-i tahûr Yâ İlâhî devleti tâ haşre dek bula sebât Nûş edenler âb-ı cûyun yâd etsin hayr ile Ey gönül gel sen dahi nûş eyle iç âb-ı hayât İnşâllah âb-ı Kevserden nişândır gûyiyâ Hüzn ü gamdan sâhibine vere Hak fevz ü necât Dü cihanda tâhiri Hak hem şefîʽi ol Resûl Cennetü’l-Me’vâ’da içe ol şarâb-ı tayyibât Oldu itmâm Mûrîya sen yaz onun târîhini Yapdı el-Hâc Hasan Ağa çeşme-i kânü’l-hayât (Kaynak: https://kulturenvanteri.com/ E.T:23.8.2022) |
-TOPKAPI SURLARI –CANKURTARAN ALT GEÇİDİ –ALİ BABA KABRİ –FATİH BELEDİYESİ CANKURTARAN SOSYAL TESİSLERİ -CANKURTARAN ÖĞRETMENEVİ –HACI HASAN ÇEŞMESİ |
Caminin karşısında sahile kadar inen Topkapı Sarayı Surları olduğunu daha önce söylemiştik. Yukarı Ayasofya Camii yönüne doğru çıkmıyoruz. İshak Paşa Camiinden aşağı doğru inerek bölgeyi tamamlama çabasındayız. Sol yanımızda Surlar, biz yürüyoruz. Surların bitiminde sur kapısı açıktı. Ancak askeri güvenlik bölgesi olduğu için giriş yasaktı. Surların bitişinde sokak sağa doğru kıvrılıyor. Ve Cankurtaran Alt Geçidi ile bir kez daha sahil tarafına geçiyoruz. Alt geçitten geçerek hafifçe sağa doğru kıvrılan yolda devam ediyoruz. Sağ tarafta kaldırımdan yüksekte tek başına yalnız bir kabir gözümüze ilişiyor. Kabir taşında alışık olmadığımız şekilde tamamıyla latinize Fetih Şehitlerinden Ali Baba yazısını okuyoruz. Kabrin hemen karşısında etrafı taş duvarla çevrelenmiş, estetik bir görünüm verilmeye çalışılmış Fatih Belediyesine ait Cankurtaran Sosyal Tesislerini görüyoruz. Tesis Topkapı Sarayı Surlarının dibinde yer alıyor. Kemerli bir kapıdan geçerek genişçe bir alana ulaşıyoruz. Tesiste kafeterya, çocuk oyun gurubu, mescid, küçük bir havuz ve piknik masaları bulunuyor. Dışarıdan yiyecek getirilip yeniyor mu bilmiyorum. Ancak ailecek oturulabilecek, nezih bir ortamdı en azından benim bulunduğum saatlerde. Fatih Belediyesi birçok noktada sosyal tesisleri ve otoparkları ile bu alandaki boşluğu doldurmuş. Değnekçiler tamamen bertaraf edilemese de belediye otoparkların yaygınlaştırması önemli bir gelişme. Tesisi gezdikten sonra soluma tesisi alarak caddede devam ediyorum. Sol tarafımda sahile bağlanan yola girmeyerek Ahırkapı Caddesinde dümdüz ilerliyorum. Sahile bağlanan köşede solumda yol boyunca uzanan üç katlı Cankurtaran Öğretmenevini görüyorum. Tabelasında büyük harflerle otel ve restoran yazısı göze çarpıyor. Öğretmenevinin diğer usunda ise biraz önce gezdiğim Ni’me’l Ceyş Kabirleri ve Ahırkapı bulunuyor. Dönüş yolunda bir evin 2.kataında pencere dışında uyuyan kediyi fotoğraflıyoruz. Büyük cesaret. Dönüşte Akbıyık Caminin arka kısmında avluda bulunan çok sayıda kabirleri görüyoruz. Ara sokaktan camiyi tekrar fotoğraflıyoruz. Ayak basılmamış, atlanmış yer kalmasın diye bazı kesim yerlerinden birden fazla geçmişizdir. Merak ve keşif. Sadece gezeceğim bölgeyi belirlemek, sonrasında rastgele sokaklar. Heyecan duygusunu tetikliyor. Çoğu zaman farklı sokaklara girmeye çalışmışızdır. Yine bu çabanın bir ürünü olarak Oyuncu Sokakta bulunan Fatih Belediyesince 2021 yılında restore edilen Hacı Hasan Çeşmesi karşımıza çıkıyor. Hacı Hasan ismine başka çeşmelerde de rastlamıştık. Çeşmenin üzerinde saçağın hemen altında okumakta zorlandığımız 3 satır, 4 sütun kitabe bulunuyor. Üst satır iyice tahrip olmuş. Çeşme, 1125 / 1713 – 1714 yılında kesme taştan yapılmıştır. “Kabartma tezyinatlı, büyük boydaki ayna taşının üzerinde basık bir kemeri ve iki yanında üzeri meyve tabakları motifleri ile süslü iki sütunu vardır.” Teknesi sağlam ve musluğu bulunmaktadır. Oyuncu Sokağında ilerlerken bazı yerlerde sağ yanımda eski banliyö tren hattı uzanıyor. Nihayet bugünkü gezimizde nihayete erdirdik.
BAZI SOKAK İSİMLERİ:
GEZİ GÜZERGAHI: -ARAPZADE ABDURRAHMAN EFENDİ ÇEŞMESİ, -MEHMED AĞA ÇEŞMESİ (Kasabbaşı Elhac Seyyid), -CUNDİ PARKI, -KÜÇÜK AYASOFYA MAHALLE MUHTARLIĞI, -RÜSTEM PAŞA ÇEŞMESİ, -SPHENDON DUVARI, -NAKİLBEND CAMİİ ÇEŞMESİ (Hasan Ağa Çeşmesi), -NAKİLBEND CAMİİ, -KAPIAĞASI MEDRESESİ VEYA MEKTEBİ (Tarihi Kalıntı Harabe), -KAPIAĞASI ÇEŞMESİ, -KAPI AĞASI MAHMUD AĞA CAMİİ, -TARİHİ YAPI, -AKBIYIK CAMİİ, -AKBIYIK ALT GEÇİDİ, -HEKİMOĞLU ALİ PAŞA VALİDESİ ÇEŞMESİ, -AKBIYIK ÇEŞMESİ, -HAMAMİZADE İSMAİL DEDE EFENDİ EVİ, -Nİ’MEL’L CEYŞ KABİRLERİ, -AHIRKAPI, -TARİHİ SURLAR, -FATİH BELEDİYESİ YELKEN SPORLARI MERKEZİ, İBB PARK, -BUKOLEON SARAYI (Restore ediliyor), -FATİH BELEDİYESİ ÇATLADIKAPI SOSYAL TESİSLERİ VE NİKAH SALONU, -ÇATLADIKAPI OTOPARKI, –ÇATLADIKAPI ALT GEÇİDİ, -MİNİ OYUN PARKI, -CANKURTARAN CAMİİ (KALINTI HARABE), -SU TERAZİSİ-Cankurtaran, -CEVRİ KALFA İLKOKULU, -MERDİVEN KULESİ (Magnaura Sarayı), -İSHAK PAŞA CAMİİ, -İSHAK PAŞA CAMİİ SU TERAZİSİ -İSHAK PAŞA HAMAMI (Restorasyon Bekliyor), -TOPKAPI SURLARI, -CANKURTARAN ALT GEÇİDİ, -ALİ BABA KABRİ, -FATİH BELEDİYESİ CANKURTARAN SOSYAL TESİSLERİ, -CANKURTARAN ÖĞRETMENEVİ, -HACI HASAN ÇEŞMESİ