20. DURAK: MESİHPAŞA – MİMAR KEMALETTİN – KUMKAPI
PROJENİN ADI ADIM ADIM TARİHİ YARIMADA |
20. DURAK MESİHPAŞA – MİMAR KEMALETTİN – KUMKAPI |
YAZAN Tayfun NASUHBEYOĞLU |
TARİH VE SAAT 8 Mayıs 2022 Pazar (12.32 – 17.27) |
HANGİ MAHALLELERDEN GEÇTİK? -MESİHPAŞA, -KATİP KASIM, -MİMAR KEMALETTİN , -ŞEHSUVAR BEY, -MUHSİNE HATUN, -SARAÇ İSHAK |
GEZİ GÜZERGAHI SAYFANIN EN ALTINDA VERİLMİŞTİR |
Bugünkü gezimizde önemli gördüğümüz hususları yazının başında maddeler halinde vererek gezinin ayrıntısına geçeceğiz: 1-) Bugün aynı bölgede iki ayrı dünyayı gezdik. Laleli denilen bölgenin Ordu Caddesinin Sultan Ahmet yönüne doğru sağdaki kısmını gezdik. Mesih Paşa ve Mimar Kemalettin mahallelerini içine alıyordu. Tamamıyla sonradan planlanmış, tarihi doku tümden yok edilmiş, birbirini dik kesen cadde ve sokaklar, ortalama 5-6 katlı binalar yer alıyor. Diğer bölge ise Nişanca bölgesini gezerken yarım kalan yerlerdi. Kumkapı, Kadırganın bir kısmı. İkinci kısım kısmen daha iyi korunmuş. Allah’tan bölgeye “Mimar” girmemiş. 2-) Kumkapı bölgesi zamanında Rum ve Ermeni vatandaşların yoğunlukta yaşadığı, büyük kiliselerin olduğu bir bölge. Apartmanlar Balat bölgesindeki mimari yapıya benzer. Tek farkla çoğunluk bakımsız, restore edilmeyi bekliyor. 3-) Kumkapı içkili balıkçı restoranların yoğun olduğu bir bölge. 4-) Bölgede büyük ve orta büyüklükte cami bulunmamaktadır. Daha çok küçük mescidler yer alıyor. 5-) Pertevniyal Valide Sultan Cami önündeki kavşak mimari ve kültür varlığın görünürlüğü açısından mutlaka kaldırılması gerektiğini altını çizmek gerekiyor. Tarihi yarımadaya özellikle bu bölgelere araç trafiği azaltılmalıdır. 6-) Bu durakta on cami gördük. Biri restorasyonda idi. Diğer dokuzunun tamamında Fatih Müftülüğünün 2000 yılında hazırladığı tabelalardan eser yoktu maalesef. Bir cami de İBB prizma tabelası vardı.
–SAAT KULESİ (İBB) –BODRUM MESİH PAŞA CAMİİ (Kiliseden Dönme) –BODRUM MESİH PAŞA SARNICI |
Artık 20. duraktayız. Tarihi Yarımada gezimizi tamamlamak üzere sona doğru yaklaşıyoruz. Ancak bir türlü de bitmiyor. Bugün tam 6 mahalleden geçmişiz. Aksaray Metrosunda inip Sultan Ahmet yönünde Ordu Caddesinin sağ tarafında kalan bölgeden Mesih Paşa Mahallesinden gezimize başlıyoruz. İlk fotoğraf karesi İBB’ye ait saat kulesi oluyor. Her türlü estetikten, sanattan yoksun saat kulesinin burada işi nedir? Ya da neden estetik yapılmamıştır? Bilemiyorum? Araştırmak üzere sokaklarda dolaşmaya başlıyorum. Ordu caddesi üzeri hariç iç kısımlarda neredeyse tarihi bir esere rastlamak imkansız (mesih paşa ve mimar kemalettin mahallesi). Buradan “mimar” geçmiş belli. Caddeler düzgün, birbirini dik olarak kesiyor. “Tarihi Yarımadanın bir kısmında yapılan imar zayiatı burada da yapılmış. İmar konusunu paranteze alarak gezimiz ile ilgili verileri anlatmaya devam edelim. Laleli kısmı, ticaret ve turizm ağırlıklı işyerleri ağırlıkta. Bu iki mahalleyi (mesihpaşa ve mimar kemalaettin) gezerken sokak sokak anlatmayacağım. Pazar günleri bu bölgede birçok sokak trafiğe kapalı. Bu da gezimizi daha kolay yapmamızı sağlıyor. Cadde ve sokaklardan bol bol fotoğraf çekiyoruz. Ordu caddesinden karşı taraftaki tarihi eserleri -laleli ve bayezid camileri ve tayyare apartmanları gibi- bu açıdan da fotoğrafladık. Bazı caddeler oldukça geniş. Mesih Paşa, Koska, Laleli cd gibi. Mesihpaşa mahallesinde girmedik sokak bırakmadık. Mesihpaşa Caddesinden Gazi Kemal Bulvarı yönünde ilerken tek bir tarihi esere rastlamadık diye düşünürken sağımda küçük bir aralık, kafamı kaldırıp baktığımda minare gördüm. Hemen aralıktan apartmanlar arasında gözükmeyen camiye doğru merdivenle çıkmaya başladım. Karşıma Bodrum Mesihpaşa Camii çıktı. Cami kiliseden dönme. Camiye sonradan ahşap bir giriş eklenmiş. Cami avlusu sokak seviyesinden yüksekte. Cami önünde geniş bir alan bulunuyor. Etrafı apartmanlarla çevrili olsa da bu kısım kısmen rahatlık sağlıyor. Bu geniş alanda İBB prizma tabelası bulunuyor. Bu tabelada Bodrum Camii ve Sarnıcı başlığı altında bilgiler verilmiş. Bodrum Mesih Paşa Sarnıcı, nerede etrafta göremiyoruz. Meğer ki üzerinde durduğumuz geniş boşluk, altında sarnıç varmış: “Bodrum Mesih Paşa Camii eski adıyla Myrelaion Kilisesi; Doğu Roma döneminden kalma dini bir yapıdır. Yapıyı İmparator I. Romanos’un, MS. 920 yıllarda kadınlar kilisesi olarak yaptırdığı bilinmektedir. Mür yağı yeri anlamındaki Myrelaion isminin nasıl verildiği konusunda açık bir bilgi yoktur. 1203’teki büyük yangında harap olan kilise ve manastır 13.yy sonuna doğru tekrar yapılırken kilisenin altındaki yapı mezar şapeline dönüştürülmüştür. Latin istilasında zarar gören kilise 14.yüzyılda tadilat görmüştür. II.Bayezıd döneminde aslen Palaiologos hanedanı üyesi Sadrazam Mesih Paşa Kiliseyi 1501’de camiye çevirmiştir. Mimari olarak Kilise tuğladan yapılmıştır. Dört destekli kapalı haç planındadır. Ana mekan yüksek ve pencereli bir kubbe ile örtülüdür. Yapının doğu tarafında, içten yarım yuvarlak, dıştan üç cepheli bir apsis ile iki yanında yonca biçiminde planlanmış hücreler bulunur. Kubbenin orijinal hali korunmuştur. Caminin yanında bir de su sarnıcı vardır. Mirelaion Manastır Kilisesinin temelleri altındaki bu sarnıç günümüze son derece iyi bir durumda gelebilmiştir. Constantinus I dönemine ait olan buradaki bir yer altı mezar odası, sonradan sarnıca çevrilmiştir. Sarnıcın VII. yüzyıl sonlarına doğru yapıldığı tahmin edilmektedir. Arazi konumundan ötürü güneydoğusu kayalara dayanan sarnıcın içerisi, taş duvarlarla örülmüştür. Bu yüzden de planı değişik ölçüler göstermektedir. Batı yönü 28×22 m doğu yönü de 21 m genişliğindedir. İçeride bulunan 2.50-2.90 m arasında değişen sütunlar tonozlu üst örtüyü taşımaktadır. Mireelaion Sarnıcı 1966’da Alman Arkeoloji Enstitüsü ile İstanbul Arkeoloji Müzelerinin ortak çalışmaları sonucu ortaya çıkarılmıştır.” Tabeladaki yazıyı okuduktan sonra, namaza 15 dakika kala camiye girdik. Telefonumun şarjı yetmeyecek, yanımda kablosunu getirmiştim. Namaz vaktine kadar şarja taktım. Caminin iç kısmı sade, kemerleri motiflerle boyanmış. Orijinali korunsa idi daha güzel olurdu diye düşünüyorum. Öğlen namazını kılıp dışarı çıkıyoruz. Caminin etrafında tekrar dolaşmaya başlıyoruz. Caminin üzerine oturduğu kemerli yapının bir kısmı dıştan gözüküyor. Kemerler betonla kapatılmış. Caminin etrafında ağzı açık su ile dolu bidonlar dikkatimi çekiyor. Sivrisinek üremesi için uygun bir vasat. Camiden çıkan bir kişiye durumu anlatmaya çalışıyorum ancak o da bugünlük gelmiş. Sonradan altında sarnıc olduğunu öğrendiğimiz geniş alanda camiyi uzaktan bir bütün olarak fotoğraflıyoruz. Sonra geldiğimiz yönün aksi yönünde merdivenlerden iniyoruz sarnıcı bulma ümidiyle. Merdivenleri indiğimizde hemen altında Bodrum Sarnıcını görüyoruz. Kapalı atıl durumda, içerisinin giriş kısmı gözüküyor. Aslında restore edilse turizme kazandırılabilir.
Tekrar cadde ve sokakları bir aşağı bir yukarı dolaşıyoruz. Bazen aynı caddeden bir kaç kez geçtiğimizde oluyor. Arada kalan bir şey kaçırmayalım dikkat ediyoruz. Nihayetinde Mimar Kemalettin Mahallesinde bulunan Şair Fitnat Sokağından Ordu Caddesine doğru yukarı çıkıyoruz. Sağımızda Ordu Caddesi üzerinde ana girişini gördüğümüz Ragıp Paşa Kütüphanesi binasını görüyoruz. Caddeye çıkarken sağımızda oluşturulan küçük yeşil alana Şair Fitnat Yeşil Alanlar ismi verilmiş. Caddeye çıktığımızda Kütüphaneyi ön cepheden fotoğraflıyoruz. Kütüphane tadilatta. Kütüphanenin giriş kapısının sağ ve solunda binaya ait dükkanlar yer alıyor. Giriş kapısının üzerinde süslü bir çerçeve içerisinde maaşallah yazısı ve tam okunamayan yapım tarihi Hicri 1167 yer alıyor. (RÂGIB PAŞA KÜTÜPHANESİ hakkında ayrıntılı bilgi edinmek için Diyanet İslam Ansiklopedisine bakılabilir) Ansiklopedide yapım tarihi olarak 1176 tarihi yer alıyor. Ya 6 ila 7 yer değiştirmiş. Yada 1176 açılış tarihi olabilir. Kütüphaneyi sağımıza alarak ilerliyoruz. Google Earth’da gezinirken Hasanpaşa Konağı’na ulaşıyoruz. U şeklinde 3 katlı tarihi Konak, ilk yapıldığında hangi amaçla yapıldı bilmiyorum, şu an ticari kafeterya ve dükkanların olduğu bir mekan. Konak biter bitmez cadde kenarında küçükte olsa Simkeşhane Parkı yer alıyor. Parkın istinat duvarı bölümünde sırt kısmında tarihi kalıntılar, cadde kaldırım kısmı ile tramvay yolu arasında ise tarihi sütun parçaları yer alıyor. Simkeşhane Parkının bir ucunda Hasan Paşa Konağı yer alırken diğer ucunda L şeklinde Simkeşhane tarihi yapısı yer alıyor. Yapı bugün Orhan Veli Kanık İl Halk Kütüphanesi olarak kullanılıyor. Yapının caddeye bakan kısımlarında işyerleri bulunuyor. Binanın sonuna doğru yola çıkıntısı olan Simkeşhane Sebilini görüyoruz. Sebilin yanında İBB prizma tabelada Simkeşhane başlığında şu bilgiler yer verilmiş: “Yapı; kitabesine göre fetihten sonra şehre yapılan ilk eserlerdendir. Simkeşhane’nin bulunduğu alan Roma döneminde, ortasında I. Theodosius’a ait üç gözlü bir zafer takı olan Tauris Forumu idi. Fetihten sonra harap olmuş bu alana Sekbanbaşısı Yakup Ağa bir camii yaptırmıştır. Bu caminin yanına (1470 – 1475) sikke basılan bir darphane yaptırmış olup fetihten sonraki ilk altın sikkeler burada kesilmiştir. 1645, 1660, 1683 yangınlarından ve depremlerden bu bina büyük zarar görünce IV. Mehmet’in eşi Rabia Gülnüş Sultan 1707’de başmimar Mehmet Ağa’ya yeniden yaptırmış ve adını da Şimkeşhane-i Amire koymuştur. Bu inşaat sırasında üst kısmını değiştirmiş; bir sebil, çeşme, sıbyan mektebi ve mescid ilave ederek 18. yüzyıl görüntüsünü kazandırmıştır. Darphane ise 1726’da Topkapı Sarayı kompleksinde yapılan yeni binaya taşınarak para basma işi şimkeşhaneden çıkarılmıştır. 1826’daki bir yangında tekrar zarar gören bina 1867’de yeniden onarılmıştır. 1913 yılında harap olmuş bina adeta terkedilse de 1926 yılına kadar bazı bölümleri kullanılmıştır. 1957 – 58’deki İstanbul’un imar çalışmaları sırasında Bayezıd’tan Aksaray’a doğru inen yol bir bulvar halinde genişletilerek harap haline gelmiş ön cephesi kesilerek yola verilmiş ve özgün görünümü kaybolmuştur. Yapılan restorasyon sırasında Tauris forumuna ait parçalar açık hava müzesi şeklinde yerleştirilmiş, yapının var olmayan ön kanadının bulunduğu yere de bir sıra dükkanın bulunduğu pasaj yapılmıştır. Şimkeşhanenin cephesi İstanbul hanlarının genel dış örgü yapısı gibi tuğla hatıllı taştan yapılmıştır. Tuğla; örgü cephe dışında revaklarda, pencere kemerlerinde ve örtü sisteminde kullanılmıştır. Taş ise cephede pencere söve ve hatıllarda, bindirmelikleri taşıyan konsollarda payelerin örgü sisteminde görülmektedir.” Merdivenle kütüphanenin girişinin bulunduğu geniş bir alana çıkıyoruz. Ana giriş kapısının üzerinde kitabede Simkeşhane-i Amire yazısını altında H. 1282 tarihini görüyoruz. Kütüphanenin girişi ayrı bir kapıdan yapılıyor. Sırtımı kütüphaneye dönüp caddenin karşısında gözüken İstanbul üniversitesi içerisinde bulunan yangın kulesini çekiyoruz. Binanın köşesinden Darphane Sokağına dönerek simkeşhanenin etrafını dolaşıyoruz. Binanın diğer köşesinden Kalaycı Şevki Sokağına giriyoruz. Bina bu kısımda alt katı tamamıyla dükkan olmak üzere toplam 3 katlı olarak uzanıyor. Bina sağımda sokakta yürüyoruz. Pazar günü olduğu için çoğu dükkan kepenklerini indirmiş. Binanın sonuna doğru bir çeşme dikkatimizi çekiyor. Fotoğrafını çekerken bir vatandaşımız çeşmenin solunda yer alan tabelayı gösteriyor. Simkeşhane (Tavşantaşı) Çeşmesi İBB KUDEB tarafından 2008 yılında restore edilmiş. Kitabe kısmı bulunan ancak yazısı bulunmayan çeşmenin aynası üzerinde çiçek motifi bulunuyor. Musluğu bulunan çeşmenin yanındaki tabeladan şu bilgileri de aktararak Simkeşhane-i Amire kısmını bitirelim: “16-17. yy. arası klasik Osmanlı mimari üslubunda inşa edilmiş olan çeşmenin kitabesi bulunmadığından yapım tarihi bilinmemektedir. Bulunduğu yer dolayısıyla” Simkeşhane” mahallesinin eski adıyla ”Tavşantaşı” adlarıyla bilinmektedir. Duvara gömülü olarak inşa edilen çeşmenin yalağı zamanla doldurulmuş, haznesi de kütüphane binası içinde kalmış olup, kullanılmamaktadır. Hazne temizliği yapılan çeşme önünde kot açma çalışması yapılarak özgün yol kotuna indirilmiştir. Çeşmenin cephe temizliği ve restorasyonu İBB – KUDEB tarafından Ekim 2008 tarihinde gerçekleştirilmiştir.” (SİMKEŞHÂNE hakkında ayrıntılı bilgi edinmek için Diyanet İslam Ansiklopedisine bakılabilir)
–SEKBANBAŞI YAKUPAĞA CAMİİ –SOĞANAĞA CAMİİ (-OSMAN ÖZBEK HAYRATI -HAKAN ÇETİNSAYA HAYRATI) |
Simkeşhane Çeşmesi ile beraber binanın sonuna geldik. Şimdi Simkeşhane Parkının üst kısmındayız. Park aşağıda kalıyor. Tam karşımızda caddenin tramvayın diğer yanında daha önce fotoğrafladığımız Türk Hamam Müzesi binası yer alıyor. Hasan Paşa Konağının köşesinde Yakupağa Fırını Sokağı iyice daralıyor. Karşımıza Sekbanbaşı Yakupağa Camii çıkıyor. Sol tarafta cami sağda Hasanpaşa konağı olan dar sokak, aşağı doğru kıvrılarak Haznedar Sokağa çıkıyor. Kırmızı renkli tuğlalı minaresi olan caminin avlusundan içeri giriyoruz. Avlunun bir köşesinde bulunan odanın kapısında Muvakkithane yazısını okuyoruz. Cami, küçük, tavanı, ahşap kaplamalı güzel bir camii. Seccade şeklindeki halılar ile ahşap renk uyuşmamış. Camiye ait herhangi bir bilgilendirme tabelası bulunmamaktadır. İnternette çok kısa bilgiler edindik. “Fatih Sultan Mehmet’in Sekmanbaşısı Yakup Ağa tarafından yaptırıldığı ancak sonradan yapılan onarımlar ile orijinalliğinden eser kalmadığı” yazıyordu. (Sekbanbaşı: Osmanlı ordusunda yeniçeri ocağına bağlı sekban bölüklerinin kumandanı olan ve rütbe îtibâriyle yeniçeri ağasından hemen sonra gelen kimse lügatim.com).
Camiden çıkıp Yakupağa Fırını Sokağından aşağı merdivenle inerek, Haznedar Sokağına çıkıyoruz. Yine boş sokak ve caddelerde tarihi unsurları arayışımız sürüyor. Nur Sokağına giriyoruz. Sokak, 90 derece sola doğru kıvrılıyor. Tam kıvrım yerinde Marmara Üniversitesi sosyal bilimler meslek yüksek okulu tabelasını görüyoruz. Devam ettiğimizde sağda Soğan Ağa Camiine ulaşıyoruz. Cami, Saraç İshak Mahallesinde yer alıyor. Caminin bu cephesinde sokağa bakan “yeni dönem çeşmeyi” görüyoruz. Osman Özbek Hayratı. Çeşme tümden mermerden yapılmış. Şekil olarak tarihi çeşmelere benzetilmeye çalışılsa da estetik olmayan soğuk yüzü hemencecik kendini gösteriyor. Caminin ana girişi Nur Sokağı ile Soğan Ağa Camii Sokağı köşesinde yer alıyor. Tabelasından 4.kez yapılışının hicri 1418 / M 1997 senesi olduğunu okuyoruz. İlk yapım tarihini araştırmak üzere camiye giriş yapıyoruz. Cami, tavanı ahşap, pencere yarısına kadar çini ile kaplı, küçük, sade, güzel bir cami. Caminin Soğanağa Camii Sokağına bakan cephesinde ikinci hayrat yer almış. Hakan Çetinsaya Hayratı. Bu da bir önceki gibi. Hatta estetik kaygı daha da az. Dümdüz mermerden çeşme yapmışlar. “Hiç mi estetik kaygısı olmaz” diye soruyoruz. Ama nafile yaptım mı oluyor.
Yine sokakları adım adım dolaşıyoruz. Bazen Ordu Caddesine çıkıp tekrar iç kısımlara dönüyoruz. Sonunda yolumuz Dibekli Eminbey Camine ulaştı. Cami, Sultan Ahmet yönünde sağda ordu caddesinin bir arka sokağında II. Bayezıt Camiinin karşısında yer alıyor. Caminin belediye tarafından yaptırılmış bilgilendirme tabelasından şu bilgilere ulaşıyoruz: “Dibekli Cami adıyla da anılan yapının kurucusu Emin bin Abdullah’tır. Vakfiyesi 1464 tarihlidir. Hadika, Emin Bey’in Bayezid Camii’nin bina emini olduğunu H 919 / M 1513 tarihinde vefat ettiğini ve hazirede gömülü bulunduğunu yazmakla beraber bugün yeri belli değildir. Minberini III. Ahmed’in (1703 – 1730) başkadını Emetullah Kadın koydurmuştur. Yapı II. Abdulhamid zamanında (1876 – 1909) Mehmed Efendi tarafından yenilenmiştir. Kendisi mihrap duvarının önündeki hazirede medfundur. Küçük bir avlu içerisinde yer alan kare planlı cami, kiremitli çatıyla örtülüdür. Doğu cephesinde iki sıralı üç pencere, mihrap duvarında ise yanlarda birer pencere ve üst kısımda üç pencere bulunmaktadır. Alt kısımdaki pencereler dikdörtgendir. Üst kısımdakiler ise yuvarlak kemerlidir. Batı cephesinde, 19. yy özelliğini yansıtan, ince uzun yuvarlak kemerli üç büyük pencere mevcuttur. Minaresi batı cepheye bitişik, geniş gövdeli ve güdüktür. Ayrıca doğu yönünde ve mihrap duvarının arasında küçük bir hazire bulunmaktadır. Harim kısmını örten ahşap tavanı, çıtalarla oluşturulmuş zenciren motiflerinden bir friz çevrelemektedir. orta kısımda ise yıldızlardan bir göbek oluşturulmuştur. Sade bir niş bulunan mihrabın taç kısmında alçı kabartma süslemeler yer almaktadır.” Camiinin iç kısımlarının fotoğrafını çektikten sonra, avluda bulunan hazireyi görüyoruz.
Dibekli Camiinden sonra Tiyatro Caddesinde aşağı doğru ilerlerken sağda Normali bodrum artı iki kat olan uzunlamasına yapı dikkatimizi çekiyor. Normal yapının üzerine yamuk şeklinde 2-3 kat yükseklikte tümden cam kaplanmış. Yani aslında yapı 4-5 katlı. Camdan üst eklemeler en iyi tabirle yakışmamış. Birinci katın pencereleri hafif kemerli iken üst kat pencereleri köşeli. Bu yapının ne olduğunu sonra araştırmak üzere sağdaki Pehlivan Sokağa giriyoruz. Tatlıkuyu Hamamı Sokağından tekrar Tiyatro Caddesine çıkmış oluyoruz. Tiyatro Caddesinden aşağı doğru inerken solda Esir Kemal Camiini görüyoruz. Camii, Tiyatro Caddesi ile Tatlıkuyu Sokağı köşesinde yer alıyor. Caminin avlu kapısı açıktı, ancak camii kapalı idi. Camdan biraz yansıma yapsada içerisini fotoğraflayabildik. Camii hakkında bilgi edinebilmek için tabelalara bakıyorum. Ama nafile, ne müftülüğün ne de belediyenin tabelasını göremiyorum. İnternetten araştırdığımız kadarıyla cami, Azak veya Tatlıkuyu adlarıyla da bilinirmiş. Cami muhtemel 15. yüzyıl yapısı. Ancak zaman içinde harap olmuş 1939 yılında Azak-Zade Hacı Tevfik Efendi tarafından tamir ettirilmiştir. Sonraki yıllarda da çeşitli onarımlardan geçmiştir. Orijinalliği bir çok mahalle mescidinde olduğu gibi kaybolmuştur. Tiyatro Caddesinde hafif aşağı yönlü yürümemize devam ediyoruz. Epeyce yürüdükten sonra solda yüksek duvarla çevrili, kapısı kapalı Süryani Kilisesini görüyoruz. İstanbul’da ilk kez Süryani Kilisesini burada gördüm. Hemen bitişiğinde Kilise duvarının alt kısmında daha küçük bir kapı ve kapı üzerinde Aile Sağlığı Merkezi tabelasını görüyoruz. Avlu duvarının bitiminde 4 katlı apartman sağlık bakanlığına bağlı hizmet veriyor. Binanın köşesinden Sokağa Kurban Sokağına dönerek Bali Paşa Yokuşuna kadar ilerliyoruz.
–ÇADIRCI AHMET ÇELEBİ CAMİİ –AYA KİRYOKİ KİLİSESİ –KUMKAPI AYA KİRYAKİ KİLİSESİ RUM OKULU –KUMKAPI BEHRAM ÇAVUŞ CAMİİ –BEHRAM ÇAVUŞ CAMİİ ÇEŞMESİ |
Bali Paşa Yokuşuna ulaştığımda sağa dönerek aşağı doğru yürüyüşümüze devam ediyoruz. Daha yeni yürümeye başlamıştık ki sol tarafta 2 katlı kırmız tuğlalı metruk bina dikkatimi çekti. Hemen bitişiğinde avlu kapısında Çadırcı Ahmet Çelebi Camii yazısını okuyoruz. Dar bir avludan geçip, camiye cuma namazları için eklenmiş, bölümden geçerek caminin ana bölümüne giriyoruz. Sade bir cami. Açık penceresinden avlusunda bulunan hazireyi fotoğraflıyorum. Fatih Belediyesince hazırlanan tabeladan cami hakkında şunları okuyoruz: “Caminin yapım tarihi hakkında net bir bilgi bulunmamaktadır. Caminin vakfiyesi 489 tarihini göstermektedir. Caminin inşasında yapı malzemesi olarak kagir ve fevkani kullanılmıştır. Kısa minaresi tuğladan yapılmış olup, tek şerefelidir.” Caminin diğer girişinden Çadırcı Cami Sokağına çıkıyoruz. Kıble tarafında bulunan haziresi bakımsız. Camide bakımsız ve çok fazla eklentiler varmış gibi geldi. Camiyi geçtikten hemen sonra solda restore edilmiş veya edilmeyi bekleyen 2-3 katlı evler yer alıyor. Evlerin karşısında yüksek duvarlarına rağmen kilise yer alıyor. Kilisenin adı Aya Kiryoki Kilisesi. Dışarıdan bakımlı gözüküyor. Kemerlerde kullanılan kiremit rengi oldukça uyumlu. Sokak boyunca avlu duvarı da kiremit rengine boyanmış. Muhtemel orijinal değil. Sağ tarafımıza kiliseyi alarak sokağın köşesine kadar ilerleyerek Gedikpaşa Caddesine ulaşıyoruz. Kilisenin burada köşede de bir avlu kapısı bulunuyor. Kapının hemen yanında belediyeye ait çöp konteynırları bulunması hayret verici bir durum. Hem görüntü açısından, hem de mabedin -kullanılmıyor bile olsa- avlu kapısına konmamalıydı. Gedikpaşa Caddesi cephesinde avlu duvarı orijinal yapısında korunmuş. Bu cepheden bakıldığında kubbe yapısı aynen cami kubbe yapısına benziyor. Doğal olarak kültürler mimari olarak ta birbirinden etkilenmiş. Komplekse kapılmaya gerek yok. Çünkü ilim sırf bir gurup ya da milletin elinde tekel değildir. İlk insandan günümüze bir birikim içerir. Önemli olan onu kendi kodlarına uygun formatlayabilmek, geliştirebilmektir. Sultan Ahmet’in ihtişamı Ayasofya rakip değil, mimarinin bizler eliyle geldiği üst noktayı gösterir. Gedikpaşa Caddesinden -Kiliseyi sağımıza alarak aşağı doğru Kadırga Limanı Caddesine iniyoruz. Kilise bu cadde üzerinde iki katlı alt katı dükkanlarla devam ediyor. Genel olarak Kiliseler bir çok yapıdan oluşuyor. Kilise, yemekhane, okul, konferans salonu gibi. Kadırga Limanı Caddesinde ilerlerken solda Düzgün Sokağın köşesinde caddeye dairesel çıkıntılı olan estetik tarihi yapı dikkat çekiyor. Bina zemin dahil üç katlı. Çıkıntı son iki kata ait. Çıkıntının alt kısmına aşağıdan bakıldığında oldukça estetik bir şekilde işlendiğini görüyoruz. Burası araştırdığımız kadarıyla zamanında ünlü bir kişiye ait konakmış. Biz de alttan biraz karanlık çıksa da fotoğraf çekiyorum. Tam karşısında ise yine kilisenin kuleleri gözüküyor. Düzgün Sokağa girmişken devam ediyoruz. Yazının birçok yerinde bahsettiğim gibi bölgede çok sayıda eski yapı var. Yenilenmiş, yeniden yapılmış veya yapılmayı bekleyen. Sokağın öte ucunda yine Kilise olduğunu tahmin ettiğim yapıyı ve kapısını görüyorum. Kiliseyi görme işini sonraya bırakarak tekrar aynı sokaktan geriye dönüyoruz. Bu kez sola dönerek Kadırga Limanı Caddesinde ilerliyoruz. Biraz önce bahsettiğim kilise yapısının caddeye bakan avlu giriş kapısı bulunuyor. Tam kapının karşısında iki katlı yapı dikkatimi çekiyor. Otel desek otel değil, her hangi bir ibare yok. Ancak kapısının üzerinde Rumca bir yazı var. Şahsen konak olabileceğini düşünerek fotoğraflayıp yolumuza devam ettik. Sonradan araştırdığım kadarıyla burasının karşısında bulunan kiliseye ile aynı ismi taşıyan Aya Kiryaki Kilisesi Rum Okulu imiş. Cadde üzerinde ve ara sokaklarda bol miktarda butik oteller bulunuyor. Sonuçta Sultan Ahmet ve Ayasofya’nın alt kısımlarındayız. Serdengeler Çıkmazında sur kalıntısını? fotoğrafladıktan sonra Arapzade Ahmet Sokağına girerek Kadırga Parkı yönünde sokağın sonuna kadar ilerliyoruz. Sokağın sonunda beyaz minareli camiyi görüyoruz. Camiye yaklaştığımızda, bu caminin yıllar önce 2-3 gün de olsa itikafa girdiğimiz cami olduğunu anladım: Kumkapı Behram Çavuş Camii. O yıllarda itikaf hoş görülmez, sanki dine yeni bir şey eklenmiş gibi hem halkımız hem de diyanet işlerimiz olumlu yaklaşmazdı. Duyarlı imamlarımız camilerini itikaf için açarlardı. Allah’a şükürler olsun şimdi dönem değişti. Diyanet İşleri Başkanlığı itikafa girilecek camileri belirliyor. Avlu kapısının girişinde yer alan belediye tarafından asılmış tabelada cami hakkında yazılanları okuyoruz: “Cami Sokullu Mehmet Paşa zamanında Başçavuş Behram Ağa tarafından 1595 – 1596 yıllarında yapılmıştır. Ancak büyük Hocapaşa yangınında tamamen yanmış ve dördüncü ordu Müşiri Mustafa Tevfik Paşa tarafından 1881’de yeniden inşa edilmiştir. Cami son olarak 1957 yılında onarılmıştır. Kagir yapılı ve ahşap çatılıdır. İçeri de mihrabın iki tarafında bulunan şamdanlardan birinin üzerinde camiin ilk inşa tarihleri yazılıdır. İç kısmında bulunan levhalardan bir kısmı ünlü Hattat Sami Efendi’nin eseridir. Caminin ikinci yapılışı için Ali Hilmi Efendi tarafından yazılan bir kitabesi bulunmaktadır. İlk kurucusu Behram Çavuş’un kabri hazirede olmakla birlikte, mezartaşı kaybolmuştur. Caminin avlusunda Lale Devri’nden kalma üç musluklu bir abdest alma yeri vardır. Çeşmesi metruk durumdadır.” Cami avlusu oldukça küçük ve avlu duvarları jiletli tel örgüler çevreli, caminin içerisi güzel, sade, mavi tonlar ağırlıkta. Caminin hemen yanında bulunan 3 katlı ahşap butik motele ait üzeri açık kafeterya bulunuyor. İlk gördüğümde camiye ait bir çay ocağı zannetmiştim. Ancak sokağa çıktığımda öyle olmadığını anladık. Kadırga Limanı ile Kumluk Sokak köşesinde Behramçavuş Camii Çeşmesini bir sonraki gezimizde fotoğraflayarak eksik kalmasın diye yazıya ekliyoruz. Çeşmenin hiçbir şekilde tarihi bir özelliği olmadığı veya kalmadığı gibi soğuk ve hissiz görünüyor. Çeşmenin kitabesi, musluğu, klasik aynası gibi unsurları bulunmuyor.
–KUMKAPI SURP HARUTYUN KİLİSESİ –FATİH BELEDİYESİ KUMLUK OTOPARKI -KUMKAPI ALT GEÇİDİ –İBB KUMKAPI İSTASYON PARKI –KUMKAPI |
Camiden çıkıp Kumluk Sokaktan sağa, Behramçavuş Sokağına giriş yapıyoruz. Bu sokakta sol tarafta etrafı kapatılmış bir sıra uzan eski yapı bulunuyor. Büyük ihtimal restorasyona girecek. Solumuzda biraz önce görüpte sonraya bıraktığım kiliseyi geçerek yola devam ediyoruz. Sokak önce sağa, sonra sola doğru kıvrılarak devam ediyor. Sola kıvrıldığı yerde sur benzeri duvarları ve üzerindeki yapıları görüyoruz. Surun dibindeki bir bölüm yeşillendirilerek etrafı çevrelenmiş. tekrar kıvrılan sokakta Çakmaktaşı sokağında ilerliyoruz. Sol tarafımızda Behramçavuş Sokakta kapalı kapısını gördüğümüz kiliseyi görüyoruz. Bu cephedeki kapısı açıktı. İçeri girip gezebilir miyiz diyerek izin aldıktan sonra fotoğraflarımızı çekmeye başlıyoruz. Burası 1855 te inşa edilmiş Kumkapı Surp Haratyun Kilisesi. Avluda çeşme ve önemli şahsiyetlerine ait mezarlar bulunuyor. Avlu küçük ancak peyzajı güzel. Burası da bir çoğunda olduğu gibi avluya açılan bir çok yapı mevcut. Bir binanın üzerinde Hastane Yardım Kolu, Fakirlere Yardım Kolu yazıyordu. Diğer bir binanın üzerinde ise Muganniler Odası tabelası dikkati çekiyordu. Kilisenin içerisinde tablolar, sürekli yanan mumlar, iç kısımlardaki işlemeler ile tipik kilise görüntüsü. Kiliseye girdikten sonra ön kısımlara geçiş kapatılmış, ancak tamamıyla gözüküyor. Rahatlıkla fotoğraf çekilebiliyor. Kiliseden çıkıp sokakta sahil yönünde devam ediyorum. Sokak burada bitiyor. Tam karşıma Fatih Belediyesine ait Kumluk Otoparkı çıkıyor. Bu saatte az sayıda araç vardı. Otoparkın etrafı eski duvarlarla çevrelenmiş. Otoparkın giriş noktasını soluma alarak Segah Sokağında devam ediyorum. Hemen karşıma Fatih Belediyesi Kumkapı Alt Geçidi çıkıyor. Alt geçitten geçerek sahil yoluna çıkıyorum. Üst geçitten asansörle çıkarak çevreyi inceliyoruz. Üst geçidin üzerinden eski tren banliyösü gözüküyor. Hızlı trenin yapılmasıyla tren yolu olarak miadını doldurmuş. Burası boydan boya çok güzel yeşil alana dönüştürülüp, yürüme ve bisiklet yolları, eski gar binaları müze, kütüphane, kültür sanat merkezi gibi unsurların yer aldığı mekana dönüştürülebilir. Üst geçidin üzerinden Sultan Ahmed Camiinin minareleri de ihtişamlı gözüküyor. Gördüğüm açıdan sahil boyu boyunca yürüme yolları ve yeşil alanlar ile güzel görünüyor. Üst geçitlerdeki asansör çok güzel düşünülmüş. Ancak kötü kulanım, bakımsızlık nedeniyle asansörden sesler geliyor. Üst geçitte asansörün olduğu alanda burun kemiğini sızlatan koku ise bölgedeki büyük olumsuzluk. Sahile inmeden tekrar geri dönüp Kennedy Caddesi boyunca yürüyorum. Sağımda ikinci bir alt geçit Kumkapı Yaya alt geçidi bulunuyor, ancak kapatılmış. Caddeye paralel uzan yeşil alanda İBB Kumkapı İstasyon Parkı tabelasını görüyoruz. Buradaki alt geçit kapalı olduğundan daha fazla ilerlemeyerek tekrar geldiğim alt geçide geri dönüyorum. Bu bölge Kumkapı bölgesi bol miktarda içkili balıkçı lokantasının olduğu yerler. Bazı sokaklar trafiğe kapatılmış, sokakta sağlı sollu masalar yer almaktadır. Lokantalar bölgesinde tam altı sokağın birleştiği noktada ortasında balık heykeli olan fıskiyeli küçük bir havuz bulunuyor.
-TEVFİK KUT ORTAOKULU –HÜSMEN AĞA ÇEŞMESİ (Restore Bekliyor) –MUHSİNE HATUN CAMİİ (Mimar Sinan – Restore ediliyor) –SÜLEYMAN HAN ÇEŞMESİ |
Hüsmen Ağa Çeşmesi Yapılış Tarihi: H.1273 / M. 1856-1857 Yerinde Olmayan İnşa Kitabesi; Sâhibü’l-hayrât ve’l-hasenât merhûm Şâkir Efendinin rûhu için Veznedar Hüsmen Ağanın selâmetine Tamir Kitabesi; Bânî-i sanîsi Hadîce Raʽnâ Hanım rûhuna Fâtiha 1322 (Kaynak: https://kulturenvanteri.com/ E.T:28.5.2022) Süleyman Han Çeşmesi Kitabesi; Bânî-i evvel Süleymân Hân-ı Firdevs-âşiyân Eyledi kırk çeşme ihyâ kıldı nâmın ber-hayât İşte ol kırk çeşmeden maʽdûd iken bu ayn-ı sâf Olmuş idi muhterik nâr-ı kebîrde bî-sebât Hasbetenlillâh olundu emr-i inşâsı tamâm İstiâneyle âhâli bezl edip nice miât Yok idi bundan mukaddem cemʽ-i âba bir mekân Şimdi oldu bir hazîneyle muvaffak bâniyât Çıktı âbı lûle-i târîhten gördüm Münîr Oldu câri iç bu sâfî çeşmeden Âb-ı hayât (Kaynak: https://kulturenvanteri.com/ E.T:28.5.2022) |
Büyük Kömürcü Sokağında ilerleyerek bu alandan çıkıyorum. Solumda -gün içerisinde bir çok yönden gördüğüm İl Göç İdaresi binası var. Bu tarihi yapının bazı bölümlerinde bütün işlemlerin ücretsiz olduğuna dair farklı dillerde yazılmış yazılar hoşuma gidiyor. Bazen karşıma pencerelerin tamamından aşağı çiçekler sarkan otel veya apartmanlar güzel bir görüntü oluşturuyor. Sokaklarda dolaşmaya devam ediyoruz. Sonunda otoparkın içerisinden geçerek İbrahim Paşa Yokuşu Sokağına ulaşıyoruz. Karşımızda Tevfik Kut Ortaokulu çıkıyor. Otoparktan çıktıktan sonra sol tarafa döner dönmez yarı yarıya yol seviyesinin altında kalmış restore edilmeyi bekleyen Hüsmen Ağa Çeşmesi yer alıyor. Çeşmenin 2 satırlık kısa bir tamir kitabesi bulunuyor. Kaybolan inşa kitabesinde çeşmenin ilk banisinin ismi geçiyor. Tarih olarak H 1273 / M 1856 tarihi geçmesi bana ilginç geldi. Araştırılmaya değer. Çünkü çeşmenin yapısı 1550-1700 yılları arasında yapılan çeşme mimarisine benziyor. Büyük ihtimal bu tarih tamir tarihi. Çeşmeyi solumuza alarak aşağı doğru ilerliyoruz. Çeşmeyi daha yeni geçmiştik ki solumuzda restorasyona alınan etrafı çevreli Muhsine Hatun Camiini görüyoruz. Camii, İbrahim Paşa Yokuşu ile Çifte Gelinler Caddesi köşesinde bulunuyor. Restorasyon afişinde camii hakkında şu bilgilere ulaşıyoruz: “Pargalı olarak tanınan İbrahim Paşa’nın zevcesi Muhsine Hatun camii, Mimar Sinan eseridir. Cami, Hicri 939 (1532 – 1533) 19. yy’da eklendiği tahmin edilen son cemaat bölümü, ahşap konstrüksiyon üzerine ahşap kaplamalıdır. Tek katlı yapının plan şeması dörtgen biçiminde, kuzey ve batı cephelerinde avlu, doğu ve güney cephelerinde hazireler bulunur.” Dıştan camiyi fotoğrafladıktan sonra İbrahim Paşa Yokuşundan inerken caddenin tam karşısında, Türkeli Caddesi ile Tavasi Çeşmesi Sokağın köşesinde bulunan çeşme dikkatimizi çekmişti. Zeminle birlikte 4 katlı binanın köşesinde isminin Süleyman Han Çeşmesi olduğunu tespit ettiğimiz çeşmenin yakınına geliyoruz. Çeşmenin 4 satır, 3 sütundan oluşan restore edilmiş, kitabesi bulunmaktadır. Kitabenin sağ köşesinde muharrem 1379 tarihi sol alt bölümünde 1388 tarihi yer alıyor. Çeşmenin teknesi bulunmaktadır. Musluk ise bulunmamaktadır.
-VAKIF EVLERİ (1890) –PANAYİA ELPİDA RUM ORTODOKS KİLİSESİ –PANAYİA ELPİDA RUM OKULU –TAVASİ SÜLEYMAN AĞA CAMİİ –KUMKAPI TREN İSTASYONU |
Tavasi Çeşmesi Sokakta ilerliyoruz. sağ tarafımızdaki hotel dikkatimizi çekiyor. İki katlı bu hotelin tabelasındaki 1890 tarihi dikkati çekiyor. Estetik bir şekilde restore edilmiş, bina sokağa güzellik katmış. Vakıf evleri olarak bilinen bu yapılar Papaz Evleri olarak da biliniyor. Sokakta onarılmış tarihi dokuya uygun evler daha yoğun bir şekilde bulunuyor. Hoteli fotoğrafladıktan geri dönüp Telli Odalar Sokağına giriyoruz. Sokağı kesen Gerdanlık Sokağına sola dönüyoruz. Sol köşede çoğunluğu yıkılmış, bazı kemerleri kalmış, bazı bölümleri yeni tur tuğlalarla kapatılmış bir harabeyi görüyoruz. Sokağa girdiğimizde sağ tarafımızda etrafı yüksek duvarla çevreli, Kumkapı Panayia Elpida Rum Ortodoks Kilisesi yer alıyor. Onca yüksek avlu duvarları, üstünde tel korkuluk, onu üstünde de jiletli tellerin yer aldığı kilisenin ikinci katından itibaren gözüküyor. Kilise kapalı olduğu için giremedik. Dışarıdan restore edilmiş, bakımlı gözüküyor. Bu bölgede Samatya hattı boyunca Kumkapı’ya uzanan sahil boyunca birbirine benzeyen ebatları farklı bir çok kilise bulunmaktadır. Kilisenin hemen bitişiğinde -Gerdanlık Sokak ile Samsa Sokağı köşesinde- üç katlı, onarıma alınmış gibi gözüken, etrafı çevreli, sıvaları kazınmış bir bina bulunuyor. Bu binanın Kiliseye ait Rum Okulu olduğu öğreniyoruz. Gerekli fotoğraflamaları yaptıktan sonra Telli Odalar Sokağına tekrar dönüyoruz. Sokağa neden bu isim verilmiş bilmesek te bir hikayesi mutlaka vardır. Telli Odalar Sokakta ilerledikten sonra sağ tarafımdaki Cemre Sokaktan binaların arasından, ahşap renkli minareyi görerek o yöne doğru dönüyoruz. Yakınına geldiğimiz caminin isminin Tavasi Süleyman Ağa Camii olduğunu tabeladan okuyoruz. Cami yeni restore edilmiş. Minaresi ahşap kaplama. Ahşap minaresi ikinci katın ortasına kadar yükselen kaide üzerine oturtulmuş. Cami hakkında bilgi veren tabela göremiyoruz. Google Earth baktığımda caminin onarılmadan önceki halini görüyoruz. Cami avlu giriş kapısının üzerinde “Tavasi Süleymanağa Camii, Banisi Süleymanağa, Tarihi 17 yüzyılın başlangıcı” yazıyordu. Ayrıca avlu giriş kapısının hemen sağında cami hakkında bilgi veren tabela da göze çarpıyor. (Fatih Belediyesince hazırlanan). Onarımdan sonra kaldırılmış. Cami eski haline göre oldukça değişmiş. Alt kata pencere açılmış. Özgün haline dönüştürülmüş. Kare planlı, küçük güzel bir cami. İç kısmı da sade. Cami eski banliyö tren hattına yakın konumda. Caminin hemen yanında Kürkçü Kuyusu Sokağının köşesinde eski Kumkapı Tren İstasyonu yer alıyor. İstasyon iki katlı, küçük bir bina. İstasyon ilk olarak, 22 Temmuz 1872 tarihinde hizmet vermeye başlamış.
Artık dönüş yolu için Aksaray Metrosuna doğru yönümüzü çeviriyoruz. Samsa sokağına girdiğimde sol tarafımda göç idaresi, sağ yanımda ise yukarıda bahsettiğim Panayia Elpida Rum Ortodoks Kilisesini görüyoruz. Samsa Sokak ile Müsteşar Sokağın köşesinde kilisenin yüksekçe avlu giriş kapısı göze çarpıyor. Muhtemelen zamanında ana giriş kapısı burası imiş. İbrahim Paşa Yokuşu – Mithat Paşa Caddesi yoluyla Saraç İshak Camiine ulaşıyoruz. Caminin karşısı İspark. Google Earth ta gördüğüme göre, daha önce kapalı otopark imiş yıkılmış. Cami ile uyumlu kısa minaresi, Kur’an Kursu, haziresi ile güzel bir cami. Camii Mithatpaşa Caddesi, Mollabey Sokağı ve İşbaşı Sokağı köşesinde yer alıyor. Cami edindiğimiz bilgilere göre Fatih Sultan Mehmet’in saraçbaşısı Hacı İshak bin Abdullah tarafından yaptırılmış. Sonrasında yapıya 1850 yılında Şeyh Mustafa Fadli Efendi tarafından Rifai tarikatına bağlı bir tekke kurulmuştur. Türbe yapısı ve semahanesi zamanla yok olmuştur. (Kaynak: Kaynak: https://kulturenvanteri.com/ E.T:29.5.2022) Cami de ilgi çeken farklılık mihrabın üst kısmında büyük ihtimal orijinal küçük bir bölüm ahşapla kaplanmamış. Yaprak motiflerinin ortasında ayeti kerimeden bir bölüm yer alıyor. (Ve haysü ma küntüm fevellu vucuhekum şetrahu – Siz de nerede olursanız olun, yüzünüzü o tarafa çevirin Bakara 150. ayetten). Caminin 3 taraftan da fotoğrafını çekiyoruz. 30 dakika sonra tekrar Valide Sultan Camiine ulaşıyoruz. Son kare olarak İBB saat kulesi ucubesi ile Valide Sultan Camiini tek karede fotoğraflayarak gezimizi bugünlük hitama erdiriyoruz.
BAZI SOKAK İSİMLERİ
GEZİ GÜZERGAHI: –SAAT KULESİ (İBB), –BODRUM MESİH PAŞA CAMİİ (Kiliseden Dönme), –BODRUM MESİH PAŞA SARNICI, –ŞAİR FİTNAT YEŞİL ALANLAR, –RAGIBPAŞA KÜTÜPHANESİ, –HASANPAŞA KONAĞI, –SİMKEŞHANE PARKI, –TAURİS FORMU KALINTILARI, –SİMKEŞHANE SEBİLİ, -SİMKEŞHANE-İ AMİRE (Orhan Kemal Halk Kütüphanesi), –SİMKEŞHANE (TAVŞANTAŞI) ÇEŞMESİ, –SEKBANBAŞI YAKUPAĞA CAMİİ, –SOĞANAĞA CAMİİ, (-OSMAN ÖZBEK HAYRATI, -HAKAN ÇETİNSAYA HAYRATI), –DİBEKLİ EMİNBEY CAMİİ, –ESİR KEMAL CAMİİ, –SÜRYANİ KİLİSESİ, –ÇADIRCI AHMET ÇELEBİ CAMİİ, –AYA KİRYOKİ KİLİSESİ, –KUMKAPI AYA KİRYAKİ KİLİSESİ RUM OKULU, –KUMKAPI BEHRAM ÇAVUŞ CAMİİ, –KUMKAPI SURP HARUTYUN KİLİSESİ, –FATİH BELEDİYESİ KUMLUK OTOPARKI, -KUMKAPI ALT GEÇİDİ, –İBB KUMKAPI İSTASYON PARKI, –KUMKAPI MEYDAN, -TEVFİK KUT ORTAOKULU, –HÜSMEN AĞA ÇEŞMESİ (Restore Bekliyor), –MUHSİNE HATUN CAMİİ (Mimar Sinan – Restore ediliyor), –SÜLEYMAN HAN ÇEŞMESİ, -VAKIF EVLERİ (1890), –PANAYİA ELPİDA RUM ORTODOKS KİLİSESİ, –PANAYİA ELPİDA RUM OKULU, –TAVASİ SÜLEYMAN AĞA CAMİİ, –KUMKAPI TREN İSTASYONU, –SARAÇ İSHAK CAMİİ